Hıçkırığı durdurmak için ne yapmalıyım?
- What should I do to stop hiccoughs?
Hıçkırığı durdurmak için ne yapmalıyım?
- What should I do to stop hiccups?
Tom soluklanmak için durmak zorunda kaldı.
- Tom had to stop to catch his breath.
Durmaksızın hepsini bana boşalttı.
- She poured me all of it without stopping.
Bir sonraki durakta inin.
- Get off at the next stop.
Helen sonraki durakta indi.
- Helen got off at the next stop.
Kumar oynamayı bırakmak zorundasın.
- You must stop gambling.
O, sigara içmeyi bırakmak için karar verdi.
- He made a resolve to stop smoking.
Lütfen onu durdurur musun?
- Can you please stop that?
Lütfen beni izlemeyi durdurur musun?
- Would you please stop following me?
Girişte bir araba durdu.
- A car stopped at the entrance.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Bu tapa şişeye uymaz.
- This stopper does not fit the bottle.
Şikago'da bir molamız vardı.
- We had a stopover in Chicago.
Tren kısa bir mola verdi.
- The train made a brief stop.
Bu cümleyi Tatoeba'ya ekliyorum ve kimse beni durduramaz!
- I'm putting this sentence on Tatoeba and nobody can stop me!
Dünya dönmeyi durdursa,ne olacağını tahmin edersin?
- Were the earth to stop revolving, what do you suppose would happen?
Onun yurt dışına çıkmasını engellemek yok.
- There is no stopping her going abroad.
Tom Mary'nin onu yapmasını engellemek için elinden gelen her şeyi yaptı.
- Tom did everything he could to stop Mary from doing that.
Mary'e yardım etmeyi kesmelisin.
- You have to stop helping Mary.
Kay oyuncak bebeği alana kadar ağlamayı kesmedi.
- It was not until Kay received the doll that she stopped crying.
Onu durdurmanın imkansız olduğunu düşündük.
- We thought it impossible to stop him.
Jane çikolataya olan tutkusunu durdurmalıdır.
- Jane must stop giving way to her desire for chocolate.
Tom yolda acil durum duruşu yaptı.
- Tom made an emergency stop on the road.
Tom Mary'nin Boston'a gitmesini engellemeye çalıştı.
- Tom tried to stop Mary from going to Boston.
Tom'un Mary'yi incitmesini engellemeye çalıştım.
- I tried to stop Tom from hurting Mary.
Ben sana mâni olmayayım.
- Don't let me stop you.
Biz size mâni olmayalım.
- Don't let us stop you.
Tren durmadan önce, inmemelisin.
- You must not get off the train before it stops.
Durmak istesemde duramadım.
- Even if I had wished to stop, I couldn't.
Bu tren her istasyonda durur.
- This train stops at every station.
Tren o istasyonda durmaz.
- The train doesn't stop at that station.
İçmeye son vermek zorundasın.
- You have to stop drinking.
Ertelemeye son vermek zorundayım.
- I have to stop procrastinating.
Sonraki durakta trenden ineceğim.
- I'm getting off the train at the next stop.
Dünya dönmeyi durdursa,ne olacağını tahmin edersin?
- Were the earth to stop revolving, what do you suppose would happen?
Şimdi buna bir nokta koymalıyız.
- We need to put a stop to this now.
Cümlenin sonunda nokta konulmalı.
- One should add a full stop at the end of the sentence.
Doktor bana sigara içmeyi kesmek zorunda olduğumu söyledi.
- The doctor told me I had to stop smoking.
I stopped at the traffic lights.
The sight of the armed men stopped him in his tracks.
That stop was not planned.
The organ is loudest when all the stops are pulled.
The referees stopped the fight.
He stopped for two weeks at the inn.
The stop in a bulldog's face is very marked.
To achieve maximum depth of field, he stopped down to an f-stop of 22.
He stopped the wound with gauze.
They agreed to see each other at the bus stop.