Japonya durgunluktan kurtulmak için hala mücadele veriyor.
- Japan is still struggling to emerge from recession.
Ekonomik durgunluğa karşın, ticari ürün fiyatları hala yüksek.
- In spite of the depression, the prices of commodities are still high.
Tom hareketsiz duruyordu.
- Tom was standing still.
Tom nasıl hareketsiz oturacağını bilmiyor.
- Tom doesn't know how to sit still.
Olay anımızda hâlâ tazedir.
- The event is still fresh in our memory.
Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
- Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
Rick ve Carol, iki ay önce ayrıldılar ama yine de o onu karşılıksız seviyor.
- Rick and Carol broke up two months ago, but he's still carrying a torch for her.
Tom ve Mary çok tartışırlar ama yine de birlikte oldukça iyi geçinirler.
- Tom and Mary argue a lot, but they still get along quite well together.
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
- If it hadn't been for you, he would still be alive.
Merhaba? Hâlâ burada mısın?
- Hello? Are you still here?
Çok hatası var. Buna rağmen onu severim.
- She has a lot of faults. Still, I like her.
Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
- All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
Partinin tarihi henüz belirsiz.
- The date of the party is still up in the air.
Henüz karar vermedim.
- I still haven't decided yet.
Daha yapılacak çok iş var.
- Much still remains to be done.
Tom'un mezun olmadan önce gideceği bir ayı daha var.
- Tom still has one more month to go before he graduates.
Fiyatlar daha da artacak.
- Prices are going to rise still further.
Yine de, savaş bitmedi.
- Still, the war was not over.
Rick ve Carol, iki ay önce ayrıldılar ama yine de o onu karşılıksız seviyor.
- Rick and Carol broke up two months ago, but he's still carrying a torch for her.
Hala Esperanto dilinde yazmaktan hoşlanıyorum.
- I still like to write in Esperanto.
Hala Esperanto dilinden hoşlanmıyor musunuz?
- Do you still hate Esperanto?
Sessiz bir köpekten ve durgun bir sudan sakının.
- Beware of a silent dog and still water.
Tom'un kıpırdamadan durma sorunu var.
- Tom has trouble standing still.
Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.
- They sat still as if they were charmed by the music.
Tom bir an için sessiz oturamaz.
- Tom can't sit still for a moment.
O hâlâ şiirler yazıyor.
- She still writes poems.
O hâlâ şiirler yazıyor.
- He still writes poems.
Sabit diskime hâlâ format atamadım.
- I still couldn't format my hard disk.
Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.
- Sitting still he tried to put his best foot forward.
Stadyum oldukça sakindi.
- The stadium was quite still.
Tom kusursuzca sakin durdu.
- Tom stood perfectly still.
Yine de ben son derece gurur duyuyorum.
- Nevertheless, I'm extremely proud.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Natürmortları resmetmeyi severim.
- I like to paint still lifes.
Durgun sular derin akar.
- Still waters run deep.
Güneş hareketsiz duruyor gibi görünüyordu.
- The sun seemed to stand still.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Brezilya'yı seviyorum ama yine de Ukrayna'ya gidiyorum.
- I like Brazil, but nevertheless I'm going to the Ukraine.
Bununla birlikte, birçok kişi erken emekliliği tercih ediyor.
- Nevertheless, many are choosing early retirement.
Bununla birlikte konu tartışmaya değer.
- Nevertheless, the topic is worth discussing.
Bütün bunlara rağmen, ben son derece gurur duyuyorum.
- Nevertheless, I'm immensely proud.
She told me to be still. (Bana hareketsiz kalmamı söyledi.).
Buna rağmen, o ceketini çıkardı ve kısa bir konuşma için hazır görünüyordu.
- Nevertheless, she took off her coat and seemed ready for a short conversation.
Ben çok yorgundum ama buna rağmen uyuyamadım.
- I was very tired, but I was nevertheless unable to sleep.
Lechery, lechery, still wars and lechery; nothing else holds fashion.
Still waters run deep.
Tom is tall; Dick is taller; Harry is still taller.
I’m not hungry, but I’ll still manage to find room for dessert.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
Still that animal before it hurts someone.
any drop of slombring rest / Did chaunce to still into her wearie spright .
Isabel Pierce, the central character of Sweetwater, Roxana Robinson's fluid third novel, gives the appearance of being a thoughtful, reserved, quiet woman who won't rock any boats in her life. Yet she harbors passions; it might be said of her that still waters run deep.
Paul stood stock still; then came a strong impulse to turn and run back..
Calling her installation information as art, Hesh will have 28 separate documents and artifacts on view, one of which is—be still my heart—a stack of old newspapers.
No matter how thin you slice it, it's still baloney, right?.
I'm not going to sit still and let him treat me this way.
The dog wouldn't sit still while I gave him a bath.
As far as I'm concerned, the jury is still out on whether that was a good idea.
... So we're still here in San Francisco. ...
... Most of us are still taking that story, almost same ...