Bu Mary'nin masum olduğunun reddedilemez kanıtıdır.
- This is irrefutable proof that Mary is innocent.
Ayrıca onun gözlerinde reddedilemez bir üzüntü vardı.
- There was also an irrefutable sadness in his eyes.
Bugün bile onun teorisi neredeyse inkar edilemez olarak kalmaya devam etmektedir.
- Even today, his theory remains practically irrefutable.
Sen cevaplanamaz sorular soruyorsun.
- You ask questions, that are unanswerable.