En parlak olanı şu küçük yıldızdır.
- That small star is the brightest.
O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
- Many nights did he spend, looking up at the stars.
Tom yatağın üstünde yukarı aşağı sıçramaya başladı.
- Tom started bouncing up and down on the bed.
Orada kar mı yağıyor? Bak, zaten orada toprağın üstünde belirmeye başlıyor!
- Is it snowing out there? Look, it's already starting to appear on the ground there!
Starbucks kahve satın almak için en iyi yerdir.
- Starbucks is the best place to buy coffee.
Bir takımın en iyi oyuncusu olmam zordu.
- It was difficult for me to become a starting player.
Onun küçük kız kardeşi ünlü bir televizyon yıldızı.
- His younger sister is a famous TV star.
Biz çıkmaya başladığımızda Tom'un ünlü olduğunu bilmiyordum.
- I didn't know Tom was famous when we started dating.
Tom Noel ağacının üzerine bir yıldız koydu.
- Tom put a star on top of the Christmas tree.
Sami mağazada önemli bir yenileme başlattı.
- Sami started a major innovation to the store.
Onu ne kadar çok teşvik ettiğim önemli değil, O, görev üzerinde çalışmaya başlamayı reddediyor.
- No matter how much I prod her, she refuses to start working on the assignment.
Böyle parlak bir yıldız hiç görmedim.
- I had never seen such a shiny star.
O küçük yıldız en parlaktır.
- That small star is brightest.
Yıldızlar büyüktür, çünkü onlar sıcaktır; onların yakıtı bittiğinde, onlar çökerler.
- Stars are big, because they're hot; when their fuel is exhausted, they collapse.
Irkçı değilim, ama ile başlayan her cümle aslında büyük ihtimalle çok ırkçıdır.
- Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
Sana bir şans veriyorum.
- I am giving you a star.
Hala hayatta olduğum için şansıma şükrediyorum.
- I thank my lucky stars that I'm still alive.
His teacher tells us he is a star pupil.
... I've reviewed places, starred places, and I ...