تعريف standing(a) في الإنجليزية التركية القاموس.
- standing
- {s} ayakta
Orada ayakta duran kız Mary'dir.
- The girl standing over there is Mary.
O iki saat boyunca beni orada ayakta bıraktı.
- She left me standing there for two hours.
- standing
- geçerlilik
- standing
- (Ticaret) devamlılık
- standing
- akmaz
- standing
- süreklilik
- standing
- şöhret
- standing
- durarak
Orada durarak seninle çalışamam.
- I can't work with you standing there.
İnsanlar ona çok yakın durarak onun kişisel alanını istila ettiğinde Tom bunu sevmez.
- Tom doesn't like it when people invade his personal space by standing too close to him.
- standing
- değişmez
- standing
- statü
- standing
- yürürlük
- standing
- (Ticaret) hazır bekleyen
- standing
- (Ticaret) yürürlükte
- standing back
- içerlek
- standing order
- (Askeri) devamlı emir
- standing order
- süreli sipariş
- standing orders
- içtüzük
- standing start
- (Spor) ayaktayken yapılan depar
- standing wave
- (Fizik,Teknik) duran dalga
- standing wave meter
- duran dalga ölçeri
- standing wave ratio
- duran dalga oranı
- standing waves
- (Askeri) duran dalgalar
- standing
- devam
O yol boyunca ayakta durmaya devam etti.
- He kept standing all the way.
Çocuk bir süre durmaya devam etti.
- The boy kept standing for a while.
- standing
- devamlı
- standing
- ayakta duran
Orada ayakta duran kız Mary'dir.
- The girl standing over there is Mary.
Orada ayakta duran kız Mary'dir.
- The girl standing there is Mary.
- standing
- mevki
- standing
- daimi
- standing
- durgun
- standing
- saygınlık
- standing
- sürekli
- standing
- {f} dur
Birisi kapıda duruyor.
- Someone is standing at the gate.
Bu ikisi yan yana duruyor.
- These two are standing abreast.
- standing
- {i} duran
Tom'un yanında duran o uzun kız Mary'dir.
- That tall girl standing next to Tom is Mary.
Kapının yanında duran bayan ünlü bir şarkıcıdır.
- The lady standing by the gate is a famous singer.
- standing committee
- daimi komite
- standing committee
- daimi encümen
- standing on one's head
- çok kolay bir şekilde
- standing order
- sürekli ödeme emri
- standing room
- ayakta duracak yer
Sadece, Nürnberg Bölgesel Ekspres treninde ayakta duracak yer vardı.
- There was standing room only in the Regional Express to Nuremberg.
- standing water
- durgun su
- standing wave
- durgun dalga
- standing about
- Yaklaşık ayakta
- standing appointment
- Düzenli olarak yapılan buluşma
My classmate esin has trouble with physics, so she made a standing appointment with a learning lab tutor every friday.
- standing at
- duruşuma
- standing for
- için ayakta
- standing room
- duracak yer
Sadece, Nürnberg Bölgesel Ekspres treninde ayakta duracak yer vardı.
- There was standing room only in the Regional Express to Nuremberg.
- standing somebody up
- birini ekmekbirini satmaksöz verdiği halde buluşmaya/randevuya gitmemek
- standing someone up
- kadar kimse ayakta
- Standing Naval Forces, Atlantic (NATO)
- (Askeri) Atlantik Hazır Deniz Kuvveti
- standing
- süreklilik/mevki
- standing
- {i} yer
Tom durduğu yerden gölü göremiyordu.
- Tom couldn't see the lake from where he was standing.
Sadece, Nürnberg Bölgesel Ekspres treninde ayakta duracak yer vardı.
- There was standing room only in the Regional Express to Nuremberg.
- standing
- sürekli/durgun/duran
- standing
- {i} geçmiş
- standing
- {s} her zaman geçerli olan
- standing
- {i} itibar
- standing
- {i} eskilik
- standing
- (Mukavele) kalıcı
- standing
- {s} dikilen
Orada dikilen o adam benim babamdır.
- That man standing over there is my father.
Eski bir Noel geleneğine göre, eğer bir kadın dikilen ökseotunun altında dururken yakalanırsa, bir adam onu öpebilir.
- According to an old Christmas custom, if a woman is caught standing under hanging mistletoe, a man may kiss her.
- standing
- {i} konum
- standing
- {i} ayakta durma
Sadece ayakta durmaktan usandım.
- I'm just tired of standing up.
Koltuklar müsaitken ayakta durmanın anlamı yok.
- There is no sense in standing when there are seats available.
- standing
- {s} sabit
- standing
- {s} dik duran
- standing
- stand ısmarla/dayan/dur
- standing
- {i} durum, pozisyon; statü
- standing
- {s} ayakta yapılan
- standing armaments committee
- (Askeri) silahlanma daimi komitesi
- standing army
- (Askeri) DAİMİ ORDU: Bak. "Regular Army"
- standing barrage
- (Askeri) DURAN BARAJ: Düşman kıtalarının geçmesini önlemek için, belirli bir saha veya hat üzerinde, bir savunma tedbiri olarak tesis edilen sabit top veya makinalı tüfek ateş. Bak. "box barrage"
- standing cloud
- (Meteoroloji) dikelen bulut
- standing committee
- (Ticaret) sürekli komite
- standing committee
- daimi komisyon
- standing committees
- (Politika, Siyaset) daimi komiteler
- standing conference
- daimi konferans
- standing corrections
- (Askeri) ruhlu tutarı
- standing corrections
- (Askeri) RUHLU TUTARI: Mevzi ve esas kademe düzeltmelerinin, milyem ve ondalık saniyeler dahilinde, cebri toplamı
- standing cost
- (Ticaret) sabit masraf
- standing data
- (Ticaret) sabit bilgiler
- standing data
- (Ticaret) sabit veriler
- standing defence plan
- (Askeri) devamlı savunma emri
- standing defence unit
- (Askeri) hazır savunma kuvveti
- standing jest
- alay konusu
- standing joke
- (deyim) beylik şaka,genel alay konusu
- standing ladder
- (İnşaat) ahşap yerli merdiven
- standing lug
- (Askeri) sabit praçilera yelkeni
- standing offer
- (Ticaret) geçerliliğini koruyan teklif
- standing offer
- (Ticaret) geçerli teklif
- standing on end
- diken diken
- standing operating procedure
- (Askeri) DEVAMLI HAREKAT USULÜ: Tesirlerinden birey kaybetmeksizin, belirli veya standartlaşmış bir metoda göre yürütülebilir faaliyet şekillerini kapsayan talimatlar grubu. Talimat, özel bir durum için aksi ifade edilmedikçe, geçerlidir. Böylece, özel durumlar için zaruri olan elastikiyet muhafaza edilmiş olmaktadır
- standing operating procedures for coordination of atomic operations
- (Askeri) atom harekat koordinasyonu için daimi harekat talimatları
- standing order
- belirli aralıklarla gönderilen sipariş, süreli
- standing order
- (Askeri) DEVAMLI EMİR: Değiştirilinceye veya iptal edilinceye kadar yürürlükte kalan yayınlanmış emirler
- standing order
- çoğ. içtüzüğün kuralları
- standing order
- geçerliliğini kaybetmeyen emir
- standing order
- çoğ. hastanedeki hastalar için geçerli olan kurallar
- standing order
- ödeme emri
- standing order
- değişmeyen sipariş
- standing orders
- yönetmelik
- standing orders
- iç tüzük
- standing ovation
- ayakta alkış yağmuruna tutma
- standing ovation
- ayakta yapılan alkışlama
- standing ovation
- ayakta alkışlama
- standing panel
- dikine levha
- standing patrol
- (Askeri) SABİT KEŞİF KARAKOLU: Kuvveti hakkındaki karar, görevlendiren komutan tarafından verilecek olan bir keşif kolu. Görevi, keşif, dinleme, muharebe veya bunların bir karışımı olabilir. Bu keşif kolunun keşif, dinleme veya muharebe görevli keşif kolundan farkı, görevin ifası için mevzilendikten sonra, vazifesinin devamı sırasında, yetkili komutan tarafından izin verilmedikçe hareket serbestisine sahip bulunmayışıdır. Bak. "patrol"
- standing patrol
- (Askeri) sabit keşif karakolu
- standing position
- (Askeri) AYAKTA NİŞAN VAZİYETİ: Ayakta atış vaziyeti. Bir erin, ayakta atış yapmak için aldığı belirli vaziyet. Bu vaziyette er; yarım sağa dönmüş, sol dirseği iyice tüfeğin altına girmiş, sol eli tüfeğin ağırlık noktasının önünden tutmuş, sağ dirseği yüksek ve yanağı tüfek dipçiğine yakın olarak durur. Bak. "firing position"
- standing position
- (Askeri) ayakta nişan vaziyeti
- standing provincial committee
- (Politika, Siyaset) il daimi encümeni
- standing rigging
- (Askeri) sabit arma
- standing rotator machine
- disk rotavatör
- standing rule
- prensip
- standing rule
- yönetmelik
- standing rule
- tüzük
- standing rules of engagement
- (Askeri) daimi çatışma kuralları
- standing seam
- dik kıvırma ek
- standing signal instruction
- (Askeri) muhabere devamlı talimatı
- standing signal instructions
- (Askeri) MUHABERE DEVAMLI TALİMATI: Muhabere işletme talimatında mevcut maddelerin kullanılmasını açıklayan bir talimatlar serisi. Muhabere devamlı talimatı ayrıca komutanlık muhabere elektronik faaliyetlerinin koordinasyon ve kontrolü için gerekli diğer talimatları da içine alabilir
- standing signals instructions
- (Askeri) muhabere devamlı talimatları
- standing start
- spor ayaktayken yapılan depar
- standing tree
- (Marangozluk) kabuğu soyulmamış kütük
- standing water
- hareketsiz su
- standing water
- durgun ve akmayan su
- standing wave force
- (Askeri) duran dalga kuvveti
- standing wave meter
- duran dalga olceri
- standing wave pressure
- (Askeri) duran dalga basıncı
- standing wave ratio
- duran dalga orani
- be left standing
- ayakta kalmak
- node of a standing wave
- duran dalganın boğumu
- commercial standing
- ticari itibar
- credit standing
- kredi yağdayı
- credit standing
- mali itibar
- financial standing
- mali durum
- leave sb standing
- yaya bırakmak
- long standing
- çoktandır devam eden
- advanced standing
- ileri ayakta
- floor standing boiler
- Kat kaloriferi
- free standing cabinets
- serbest duran dolaplar
- high standing
- Yüksek ayakta
- in good standing
- İyi ilişkiler içinde, araları iyi
- long standing
- Sürüncemede kalan
- long-standing
- uzun zamandır varolan
- moral standing
- ahlak
- of the same standing
- Aynı duran
- social standing
- sosyal ayakta
- things thus standing
- (Kanun) "Koşullar değiştiği takdirde" anlamına gelen uluslararası hukuk ilkesidir. Bu ilkeye göre, bir anlaşmanın yapılışı sırasında var olan ve anlaşmayı etkileyen koşullarda değişiklik olması halinde taraflar bu anlaşmaya son verme ya da uygulamayı durdurma hakkına sahiptir
- Interagency Standing Committee (UN); interim acting service chief
- (Askeri) Birimler Arası Daimi Komitesi (Birleşmiş Milletler (UN)); geçici kuvvet komutanı vekili
- a standing dish
- temcit pilavı
- a standing dish
- her günkü yemek
- collateral standing
- (Ticaret) teminat durumu
- counterintelligence standing operating procedures
- (Askeri) İKK DEVAMLI TALİMATI
- from where one is standing
- (deyim) birinin durumundan veya mevkiinden
- from where someone is standing
- (deyim) birinin durumundan veya mevkiinden
- get one's hair standing up
- saçlarını dik dik yapmak
- get one's hair standing up
- saçlarını dikmek
- leave standing
- (deyim) leave someone/sth. standing (kd) daha iyi daha üstün olmak
- long standing
- bitmez tükenmez
- long standing
- epeydir devam eden
- node of a standing wave
- duran dalganin bogumu
- of high standing
- çok itibarlı
- of long standing
- eskiye dayanan
- of long standing
- eski
- of long standing
- çok eski
- political standing
- (Politika, Siyaset) politik duruş
- wait standing
- ayakta beklemek