Muhabir: Bana bir örnek verebilir misin?
- Reporter: Can you give me an example?
Niçin onların şikâyet ettikleri sadece benim? Onlar sadece beni örnek veriyorlar ve beni bir günah keçisi olarak kullanıyorlar.
- Why am I the only one they complain of? They're just making an example out of me and using me as a scapegoat.
Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
- Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.
- He gave him a lump of silver as big as his head.
Bir misal verebilir misin?
- Can you give an example?
Şimdiye kadar ilk kez bir misal verdim.
- This is the first time I've ever given an example.
Biz onun dersini izlemeliyiz.
- We should follow his example.
Mesela, bu bir kalem.
- For example, this is a pen.
Hayvanları seviyorum, mesela kediler ver köpekleri.
- I like animals, for example, cats and dogs.
Bir küp şeker, lütfen.
- One lump of sugar, please.
Benim mememde bir yumru var.
- I have a lump in my breast.