This is a matter of the utmost gravity.
- Bu son derece bir yerçekimi sorunudur.
The new government has financial troubles.
- Yeni hükümetin malî sorunları var.
The rich have troubles as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.
It's not his ability, but his character that is at issue.
- Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.
Listen to the facts relative to the issue.
- Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.
She kept silent about the problem.
- Sorun konusunda sessiz kaldı.
This could become a big problem.
- Bu büyük bir sorun olabilirdi.
This problem is a real challenge.
- Bu mesele gerçek bir sorundur.
Climate change is our greatest challenge.
- İklim değişikliği en büyük sorunumuzdur.
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
I had difficulty working out the problem.
- Sorunu çözmede zorluk çektim.
I had difficulty in making myself understood in French.
- Derdimi Fransızca anlatmada sorun yaşadım.
He behaves well in school but at home he causes problems.
- O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor.
Tom causes me a lot of trouble.
- Tom bana çok sorun çıkarıyor.
Illegal immigration is a serious problem.
- Yasadışı göç ciddi bir sorundur.
He illustrated the problem with an example.
- Sorunu bir örnekle açıkladı.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
Overpopulation is a big concern.
- Aşırı nüfus büyük bir sorundur.
Safety is the primary concern.
- Güvenlik birincil sorundur.
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills.
- Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.
My job is to anticipate problems.
- Benim işim sorunları öngörmek.
Don't worry. There's nothing wrong with you.
- Endişelenmeyin. Sizde bir sorun yok.
Don't worry about it. It's not your problem.
- Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
I always rely on him in case there's a problem.
- Bir sorun olması durumunda her zaman ona güvenirim.
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
I would like to talk with you about this matter.
- Bu sorun hakkında seninle konuşmak istiyorum.
Tom argued with Mary about the matter.
- Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.