The rocket went up smoothly.
- Roket sorunsuzca yükseldi.
Her work was going smoothly.
- Onun işi sorunsuz gidiyordu.
My teeth are totally healthy and free of problems.
- Dişlerim tamamen sağlıklı ve sorunsuzdur.
I have nothing to do with their troubles.
- Onların sorunlarıyla ilgili yapacak bir şeyim yok.
The new government has financial troubles.
- Yeni hükümetin malî sorunları var.
The request became a hot political issue in the presidential campaign.
- İstek başkanlık kampanyasında sıcak bir siyasi sorun haline geldi.
How do you feel about the issue?
- Sorun hakkında nasıl hissediyorsun?
This could become a big problem.
- Bu büyük bir sorun olabilirdi.
This problem is worth discussing.
- Bu sorun tartışılmaya değer.
This problem is a real challenge.
- Bu mesele gerçek bir sorundur.
This woman is mentally challenged.
- Bu kadının zihinsel sorunları var.
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
I had difficulty in making myself understood in French.
- Derdimi Fransızca anlatmada sorun yaşadım.
We can get over the problem without difficulty.
- Biz zorluk olmadan sorunun üstesinden gelebiliriz.
Tom didn't intend to cause Mary any trouble.
- Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi.
He behaves well in school but at home he causes problems.
- O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor.
All the ills of democracy can be cured by more democracy.
- Demokrasinin bütün sorunları daha fazla demokrasi ile tedavi edilebilir.
There are many serious problems in this country. Illegal immigration is not one of them.
- Bu ülkede bir hayli ciddi sorunlar var. Yasadışı göç onlardan biri değil.
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
Overpopulation is a big concern.
- Aşırı nüfus büyük bir sorundur.
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
- Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills.
- Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.
You have enough on your mind without worrying about my problems.
- Benim sorunlarım hakkında endişe etmeden senin aklında yeterince var.
Don't worry about it. It's not your problem.
- Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.
In that case, we've got a problem...
- Bu durumda, bir sorunumuz var.
You have a serious case of sunburn.
- Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var.
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
Would you please check this matter with your bank?
- Lütfen bu sorunu bankanızla birlikte gözden geçirir misiniz?
Tom argued with Mary about the matter.
- Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.