sorunluluk

listen to the pronunciation of sorunluluk
التركية - الإنجليزية
the problem of
sorun
trouble

The rich have trouble as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.

The trouble is that my son does not want to go to school. - Sorun oğlumun okula gitmek istememesidir.

sorun
issue

It's not his ability, but his character that is at issue. - Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.

His vote would decide the issue. - Onun oyu sorunu belirleyecekti.

sorun
problem

This problem is worth discussing. - Bu sorun tartışılmaya değer.

I'm having some problems compiling this software. - Bu yazılımı derlerken bazı sorunlarla karşılaşıyorum.

sorun
challenge

I could hardly refuse Tom's challenge. - Tom'un sorununu güçlükle reddedebildim.

This problem is a real challenge. - Bu mesele gerçek bir sorundur.

sorun
chose

I chose to ignore the problem. - Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.

sorun
drawback
sorun
complication
sorun
{i} difficulty

We can get over the problem without difficulty. - Biz zorluk olmadan sorunun üstesinden gelebiliriz.

He had no difficulty in solving the problem. - Sorunun çözümünde hiç güçlük çekmedi.

sorun
problem, question, matter, strife, complication, affair, case problem, mesele
sorun
cause

Tom didn't intend to cause Mary any trouble. - Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi.

He behaves well in school but at home he causes problems. - O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor.

sorun
{i} grievance
sorun
{i} ill

Illegal immigration is a serious problem in this country. - Yasadışı göç, bu ülkede ciddi bir sorundur.

He illustrated the problem with an example. - Sorunu bir örnekle açıkladı.

sorun
puzzle
sorun
affair

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

A new affair is agitating the police administration. - Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.

sorun
(Bilgisayar) error
sorun
concern

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women. - Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.

sorun
look-out
sorun
(Kanun) dispute

Industrial disputes are still a problem. - Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.

sorun
snafu
sorun
(Ticaret) job

As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills. - Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

sorun
worry

Don't worry about it. It's not your problem. - Dert etmeyin. O sizin sorununuz değil.

You have enough on your mind without worrying about my problems. - Benim sorunlarım hakkında endişe etmeden senin aklında yeterince var.

sorun
strife
sorun
(Konuşma Dili) a hornet's nest
sorun
(Konuşma Dili) hornets' nest
sorun
case

I'll always stand by you in case of trouble. - Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.

I always rely on him in case there's a problem. - Bir sorun olması durumunda her zaman ona güvenirim.

sorun
question

There is not an answer for your question. - Sorun için cevap yok.

sorun
tribulation
sorun
matter

Nothing is the matter with the car. It's just that you are a bad driver. - Arabada sorun yok, sadece sen kötü bir sürücüsün.

Would you please check this matter with your bank? - Lütfen bu sorunu bankanızla birlikte gözden geçirir misiniz?

sorun
business

It's his problem. It's none of my business. - Bu onun sorunu. Benim işim değil.

sorun
{i} funeral
sorun
trouble of
sorun
packet
sorun
proposition
sorun
hurdle

The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen. - Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.

sorun
lookout
sorun
issue , problem
sorun
hangup
sorun
problem, question, matter; issue, point under consideration
sorun
knot
التركية - التركية

تعريف sorunluluk في التركية التركية القاموس.

Sorun
dava
Sorun
mesele
sorun
Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem
sorun
çözüm bekleyen karmakarışık durum
sorun
Sıkıntı veren durum, dert
sorunluluk
المفضلات