sorunda

listen to the pronunciation of sorunda
التركية - الإنجليزية
at issue
In question; under discussion
In disagreement
under discussion, being disputed; in disagreement, in dispute
now in consideration or under discussion; "regarding the matter in hand"
Whenever the parties to a suit come to a point in the pleadings where the disputed issues are defined, they are said to be "at issue" and ready for trial
The time in a lawsuit when the complaining party has stated their claim and the other side has responded with a denial and the matter is ready to be tried
Whenever the parties to a suit come to a point in the pleadings which is affirmed on one side and denied on the other, they are said to be "at issue" and ready for trial
sorun
trouble

The new government has financial troubles. - Yeni hükümetin malî sorunları var.

The trouble is that my son does not want to go to school. - Sorun oğlumun okula gitmek istememesidir.

sorun
issue

The request became a hot political issue in the presidential campaign. - İstek başkanlık kampanyasında sıcak bir siyasi sorun haline geldi.

Listen to the facts relative to the issue. - Sorunla ilgili gerçekleri dinleyin.

sorun
problem

There seems to be some genetic problem with this animal. - Bu hayvanın, bazı kalıtsal sorunları varmış gibi görünüyor.

This could become a big problem. - Bu büyük bir sorun olabilirdi.

sorun
challenge

Climate change is our greatest challenge. - İklim değişikliği en büyük sorunumuzdur.

This problem is a real challenge. - Bu mesele gerçek bir sorundur.

sorun
chose

I chose to ignore the problem. - Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.

sorun
drawback
sorun
complication
sorun
{i} difficulty

I had difficulty in making myself understood in French. - Derdimi Fransızca anlatmada sorun yaşadım.

We can get over the problem without difficulty. - Biz zorluk olmadan sorunun üstesinden gelebiliriz.

sorun
problem, question, matter, strife, complication, affair, case problem, mesele
sorun
cause

A traffic accident caused us a lot of trouble. - Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu.

Tom didn't intend to cause Mary any trouble. - Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi.

sorun
{i} grievance
sorun
{i} ill

He illustrated the problem with an example. - Sorunu bir örnekle açıkladı.

All the ills of democracy can be cured by more democracy. - Demokrasinin bütün sorunları daha fazla demokrasi ile tedavi edilebilir.

sorun
puzzle
sorun
affair

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

A new affair is agitating the police administration. - Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.

sorun
(Bilgisayar) error
sorun
concern

The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP. - Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.

Safety is the primary concern. - Güvenlik birincil sorundur.

sorun
look-out
sorun
(Kanun) dispute

Industrial disputes are still a problem. - Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.

sorun
snafu
sorun
(Ticaret) job

As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills. - Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.

My job is to anticipate problems. - Benim işim sorunları öngörmek.

sorun
worry

Don't worry about such a trivial problem. - Böyle önemsiz bir sorun hakkında endişelenmeyin.

Don't worry. There's nothing wrong with you. - Endişelenmeyin. Sizde bir sorun yok.

sorun
strife
sorun
(Konuşma Dili) a hornet's nest
sorun
(Konuşma Dili) hornets' nest
sorun
case

I always rely on him in case there's a problem. - Bir sorun olması durumunda her zaman ona güvenirim.

You have a serious case of sunburn. - Senin ciddi bir güneş yanığı sorunun var.

sorun
question

There is not an answer for your question. - Sorun için cevap yok.

sorun
tribulation
sorun
matter

Would you please check this matter with your bank? - Lütfen bu sorunu bankanızla birlikte gözden geçirir misiniz?

Is anything the matter with him? - Onun herhangi bir sorunu mu var?

sorun
business

It's his problem. It's none of my business. - Bu onun sorunu. Benim işim değil.

sorun
{i} funeral
sorun
trouble of
sorun
packet
sorun
proposition
sorun
hurdle

The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen. - Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.

sorun
lookout
sorun
issue , problem
sorun
hangup
sorun
problem, question, matter; issue, point under consideration
sorun
knot
التركية - التركية

تعريف sorunda في التركية التركية القاموس.

Sorun
dava
Sorun
mesele
sorun
Araştırılıp öğrenilmesi, düşünülüp çözümlenmesi, bir sonuca bağlanması gereken durum, mesele, problem
sorun
çözüm bekleyen karmakarışık durum
sorun
Sıkıntı veren durum, dert
sorunda
المفضلات