The trouble is that my son does not want to go to school.
- Sorun oğlumun okula gitmek istememesidir.
The rich have trouble as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.
His vote would decide the issue.
- Onun oyu sorunu belirleyecekti.
The request became a hot political issue in the presidential campaign.
- İstek başkanlık kampanyasında sıcak bir siyasi sorun haline geldi.
There seems to be some genetic problem with this animal.
- Bu hayvanın, bazı kalıtsal sorunları varmış gibi görünüyor.
She kept silent about the problem.
- Sorun konusunda sessiz kaldı.
I could hardly refuse Tom's challenge.
- Tom'un sorununu güçlükle reddedebildim.
Tom faces many new challenges.
- Tom birçok yeni sorunlarla karşı karşıyadır.
I chose to ignore the problem.
- Ben sorunu görmezden gelmeyi seçtim.
We can get over the problem without difficulty.
- Biz zorluk olmadan sorunun üstesinden gelebiliriz.
I had difficulty working out the problem.
- Sorunu çözmede zorluk çektim.
Whoever causes trouble will be the victim of the trouble.
- Soruna sebep olan sorunun kurbanı olacaktır.
Tom didn't intend to cause Mary any trouble.
- Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi.
Illegal immigration is a serious problem.
- Yasadışı göç ciddi bir sorundur.
There are many serious problems in this country. Illegal immigration is not one of them.
- Bu ülkede bir hayli ciddi sorunlar var. Yasadışı göç onlardan biri değil.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
A new affair is agitating the police administration.
- Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
Overpopulation is a big concern.
- Aşırı nüfus büyük bir sorundur.
The question doesn't concern me.
- Sorun beni ilgilendirmez.
Industrial disputes are still a problem.
- Endüstriyel anlaşmazlıklar hala bir sorundur.
As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills.
- Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.
By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
- Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
You have enough on your mind without worrying about my problems.
- Benim sorunlarım hakkında endişe etmeden senin aklında yeterince var.
Don't worry about such a trivial problem.
- Böyle önemsiz bir sorun hakkında endişelenmeyin.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
In case of trouble, please call me.
- Sorun olursa, lütfen beni arayın.
There is not an answer for your question.
- Sorun için cevap yok.
Tom argued with Mary about the matter.
- Tom sorun hakkında Mary ile tartıştı.
Nothing is the matter with the car. It's just that you are a bad driver.
- Arabada sorun yok, sadece sen kötü bir sürücüsün.
It's his problem. It's none of my business.
- Bu onun sorunu. Benim işim değil.
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.