sonucu

listen to the pronunciation of sonucu
التركية - الإنجليزية
be result
outcome of
sonuç
conclusion

Tom has the bad habit of jumping to conclusions. - Tom'un sonuçlara atlamayla ilgili kötü bir alışkanlığı vardır.

You must not jump to conclusions. - Sonuçlara atlamamalısın.

sonuç
result

On the whole I am satisfied with the result. - Bütün olarak ben sonuçtan memnunum.

Many diseases result from poverty. - Çoğu hastalık yoksulluktan sonuçlanır.

sonuç
{i} consequence

Tom is prepared to accept the consequences. - Tom sonuçları kabul etmeye hazır.

This could have unintended consequences. - Bunun umulmadık sonuçları olabilir.

sonuç
outcome

Our research indicates that such outcomes are becoming more common in this age group. - Araştırmamız bu tür sonuçların bu yaş grubunda daha yaygın hale gelmekte olduğunu göstermektedir.

Regardless what you may do, the outcome will still be the same. - Yapabileceğiniz ne olursa olsun, sonuç hâlâ aynı olacaktır.

sonucu belirleyecek önemde
(Hukuk) crucial
sonucu belli olmayan
touch-and-go
sonucu olan
resultant
sonucu olarak
by virtue of
sonucu olarak
as a result

As a result of the war, a great number of victims remained. - Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.

As a result of a traffic accident, several persons were killed. - Bir trafik kazasının sonucu olarak birçok kişi öldürüldü.

sonucu olarak
as a consequence of

As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information. - Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.

The crop suffered serious damage as a consequence of the early frost. - Ekin erken donun bir sonucu olarak ciddi hasar gördü.

sonucu olarak
as a result of

As a result of the war, many people died. - Savaşın bir sonucu olarak, birçok kişi öldü.

Many people were left homeless as a result of the earthquake. - Birçok kişi depremin sonucu olarak evsiz bırakıldı.

sonucu olmak
represent
sonucu çıkmak
follow
sonucu belirleme özelliği olan
(Hukuk) decisive
sonucu belirlemek
turn the scale
sonucu belirleyen karşılaşma
decider
sonucu belirleyen oy
casting vote
sonucu etkilemek
turn the scale
sonucu fotofiniş ile belirleme
photo finish
sonucu göster
(Bilgisayar) display result
sonucu hile ile ayarlayan kimse
fixer
sonucu kuşkulu
doubtful

The result of the game is doubtful. - Maçın sonucu kuşkulu.

sonucu olan
consequential
sonucu olan
sequent
sonucu olarak
in consequence of
sonucu olma durumu
consequentialness
sonucu olmak
result
sonucu olmak
ensue
sonucu olmak
follow
sonucu olmak
be the result of
sonucu olmayan iş
fool's errand
sonucu önceden haber veren
prognostic
sonuç
{i} end

I hope everything will turn out well in the end. - Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.

The peace talks ended in failure. - Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.

sonuç
joy
sonuç
{i} success

He said to himself, Will this operation result in success? - Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?

I'm sure your efforts will result in success. - Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim.

sonuç
result, consequence, outcome, conclusion, product, effect netice
sonuç
product
sonuç
payoff
bunalım sonucu öldürme arzusu
amok
rastlantı sonucu olan
accidental
sonuç
result, outcome, conclusion
sonuç
wrap-up
sonuç
effect

Such considerations ultimately had no effect on their final decision. - Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.

It's simply cause and effect. - Sadece neden ve sonuçtur.

sonuç
{i} show

The results of Tom's biopsy show that the tumor is benign. - Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör iyi huyludur.

The results of Tom's biopsy show that the tumor is cancerous. - Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör kanserlidir.

analiz sonucu
analysis result
arama sonucu
(Bilgisayar) search result
bunun sonucu olarak
as a consequence
istenen sonucu veren
efficacious
istenilen sonucu veren
effectual
kaza sonucu bulmak
come by
sonuç
(Denizbilim) conculusion
sonuç
determination
sonuç
find

You've always known that eventually everyone would find out. - Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.

Eventually it was possible to find a really satisfactory solution. - Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.

sonuç
ending

The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War. - Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.

sonuç
all in all

All in all, how many different schools have you attended? - Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?

sonuç
(Bilgisayar) farewell statement
sonuç
(Ticaret) performance
sonuç
bottomline
sonuç
resultant 
sonuç
rowen
sonuç
(Ticaret) output
sonuç
(Ticaret) score
sonuç
desition
sonuç
sequent
sonuç
after effect
sonuç
repercussion
sonuç
desinence
sonuç
finish

Apply two coats of the paint for a good finish. - İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.

sonuç
deduction
sonuç
catastrophe
sonuç
(Bilgisayar) result at
test sonucu
test result
sonuç
{i} issue
sonuç
hangover
sonuç
avail
sonuç
inference
sonuç
ramification

Sami didn't fully understand the ramifications of his actions. - Sami kendi eylemlerinin sonuçlarını tam olarak anlamadı.

sonuç
fruit

Let's stop this fruitless argument. - Bu sonuçsuz argümanı bırakalım.

Your effort will surely bear fruit. - Çabanız mutlaka sonuç verecek.

sonuç
event

Eventually it was possible to find a really satisfactory solution. - Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.

Eventually, he was sentenced to five years in prison for the violent crime. - Sonuçta, o şiddet suçu sebebiyle beş yıl hapis yatmıştı.

sonuç
child

She's still a child after all. - Sonuçta o hâlâ bir çocuk.

Sami had a relationship that resulted in a child. - Sami'nin bir çocukla sonuçlanan bir ilişkisi vardı.

sonuç
bottom line
sonuç
resultant
sonuç
{i} decision

That decision will have far-reaching and serious consequences. - O kararın geniş kapsamlı ve ciddi sonuçları olacaktır.

Both your father and I understand the consequences of your decision. - Hem baban hem de ben senin kararın sonuçlarını anlıyoruz.

at yarışı sonucu
horse racing result
bunun sonucu olarak
As a result of this/that
sonucu olarak
the upshot of
sonuç
result for
sonuç
to result
sonuç
result to
tahlil sonucu
Test result(s)
akraba evliliği sonucu olan
inbred
alışkanlık sonucu
the force of habit
aşınma sonucu kopan parçalar
abrasion
beslenme bozukluğu sonucu bozukluk
dystrophy
beyne kan gitmemesi sonucu bayılma
syncope
bitlenme sonucu kaşıntı
pediculosis
bunalım sonucu öldürme arzusu
amuck
bunun sonucu dur
it all adds up to this
bunun sonucu olarak
hence
bunun sonucu olarak
therewith
bunun sonucu olarak
thereupon
bölüm sonucu
(Ticaret) segment result
dava sonucu
case result
dikkatsizlik sonucu
inadvertently
dikkatsizlik sonucu
by an oversight
dikkatsizlik sonucu
through an oversight
en iyi sonucu alacak şekilde ayarlamak
orchestrate
ensest sonucu doğan
incestuous
faaliyet sonucu
(Ticaret) operating result
görev sonucu
(Askeri) task results
gözlem sonucu
observation
hararet sonucu renklenme
discoloration
harekatta alınan yaralar sonucu ölüm
(Askeri) died of wounds received in action
hesap sonucu
calculation
iflas sonucu icra kararı
receiving order
ihtiyarlık sonucu
presby
istenen sonucu vermemek
go wrong
istenilen sonucu vermek
work out
kanın pıhtılaşma sonucu ayrılan sıvısı
serum
kaza sonucu vefa tazminatı
(Sigorta) accidental death benefit
kaza sonucu ölmek
die accidentally
kaza sonucu ölmek
die in an accident
kaza sonucu ölmek
(Konuşma Dili) die with one's boots on
kişilik çözünmesi sonucu çıkan savunma mekanizması
dissociation
nefes alamama sonucu boğulma
(Kanun) suffocation
nefes alamama sonucu boğulma
drawning
paslanma sonucu çürüme
pitting
proje sonucu
project result
raslantı sonucu olarak
casually
rastlantı sonucu
fortuitous
rastlantı sonucu olan
causeless
saldırı sonucu olan
violent
seçim sonucu
vote

It was clear to everyone that the vote would be close. - Seçim sonucunun yakın olacağı herkes tarafından biliniyordu.

seçim sonucu
return
sonuç
close

The election results were extremely close. - Seçim sonuçları son derece yakın.

sonuç
produce

My efforts produced no results. - Çabalarım hiç sonuç vermedi.

Effort produces fine results. - Çaba güzel sonuçlar üretir.

sonuç
denouement
sonuç
(Hukuk) outcome, conclusion
sonuç
corollary
sonuç
finding
sonuç
harvest
sonuç
sum

I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion. - Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.

sonuç
log. conclusion
sonuç
aftermath
sonuç
consequent
sonuç
sequel
sonuç
{i} upshot
sonuç
fruitage
sonuç
ultimate

Such considerations ultimately had no effect on their final decision. - Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.

The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing. - Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.

sonuç
spawn
sonuç
ate
sonuç
success#
sonuç
deduct
terfi sonucu maaşın artması
(Ticaret) promotional salary increase
tez sonucu
(Eğitim) thesis grade
tufan sonucu oluşan
diluvial
yaşlanma sonucu çökme
senile decay
yetersiz beslenme sonucu rahatsızlık
deficiency disease
ırk ayrımı sonucu olan karışıklık
race riot
التركية - التركية

تعريف sonucu في التركية التركية القاموس.

Sonuç
netice
sonuç
Öz, özet
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey. Öz, özet
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice: "Her koşu beklenilmeyen, şaşırtıcı bir sonuç verebilirdi."- N. Cumalı
sonuç
Yazının veya sözün bitim bölümü
sonucu
المفضلات