sonuçsuzluk

listen to the pronunciation of sonuçsuzluk
التركية - الإنجليزية
inefficacy
ineffectiveness
inconclusiveness
sonuç
conclusion

Tom has the bad habit of jumping to conclusions. - Tom'un sonuçlara atlamayla ilgili kötü bir alışkanlığı vardır.

What conclusions did they come to? - Hangi sonuçlara vardılar?

sonuç
result

The situation resulted in violence. - Durum şiddetle sonuçlandı.

If you divide any number by zero, the result is undefined. - Eğer herhangi bir sayıyı sıfıra bölerseniz, sonuç tanımsızdır.

sonuç
{i} consequence

Tom had no choice except to accept the consequences. - Tom'un sonuçları kabul etmekten başka seçeneği yoktu.

Tom is prepared to accept the consequences. - Tom sonuçları kabul etmeye hazır.

sonuç
outcome

The outcome of the election is doubtful. - Seçim sonuçları şüphelidir.

Regardless what you may do, the outcome will still be the same. - Yapabileceğiniz ne olursa olsun, sonuç hâlâ aynı olacaktır.

sonuç
{i} end

I hope everything will turn out well in the end. - Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.

He tried to kill himself but it ended in failure. - O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.

sonuç
joy
sonuç
{i} success

I'm sure your efforts will result in success. - Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim.

He said to himself, Will this operation result in success? - Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?

sonuç
result, consequence, outcome, conclusion, product, effect netice
sonuç
product
sonuç
payoff
sonuç
result, outcome, conclusion
sonuç
wrap-up
sonuç
effect

If you do that, it will only bring about a contrary effect. - Eğer bunu yaparsan,bu sadece aksi sonuçlar doğuracak.

Cause and effect react upon each other. - Sebep ve sonuç birbirlerine tepki yaparlar.

sonuç
{i} show

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

Tom's strength training began to show results. - Tom'un güç antrenmanı sonuçları göstermeye başladı.

sonuç
(Denizbilim) conculusion
sonuç
determination
sonuç
find

You've always known that eventually everyone would find out. - Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.

Eventually it was possible to find a really satisfactory solution. - Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.

sonuç
ending

The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War. - Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.

sonuç
all in all

All in all, how many different schools have you attended? - Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?

sonuç
(Bilgisayar) farewell statement
sonuç
(Ticaret) performance
sonuç
bottomline
sonuç
resultant 
sonuç
rowen
sonuç
(Ticaret) output
sonuç
(Ticaret) score
sonuç
desition
sonuç
sequent
sonuç
after effect
sonuç
repercussion
sonuç
desinence
sonuç
finish

Apply two coats of the paint for a good finish. - İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.

sonuç
deduction
sonuç
catastrophe
sonuç
(Bilgisayar) result at
sonuç
{i} issue
sonuç
hangover
sonuç
avail
sonuç
inference
sonuç
ramification

Sami didn't fully understand the ramifications of his actions. - Sami kendi eylemlerinin sonuçlarını tam olarak anlamadı.

sonuç
fruit

Your effort will surely bear fruit. - Çabanız mutlaka sonuç verecek.

Let's stop this fruitless argument. - Bu sonuçsuz argümanı bırakalım.

sonuç
event

Eventually it was possible to find a really satisfactory solution. - Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.

Tom should eventually have enough money to buy Mary a diamond ring. - Tom'un sonuçta Mary'ye elmas bir yüzük alması için yeterli parası olmalıydı.

sonuç
child

Sami had a relationship that resulted in a child. - Sami'nin bir çocukla sonuçlanan bir ilişkisi vardı.

She's still a child after all. - Sonuçta o hâlâ bir çocuk.

sonuç
bottom line
sonuç
resultant
sonuç
{i} decision

That decision will have far-reaching and serious consequences. - O kararın geniş kapsamlı ve ciddi sonuçları olacaktır.

Maria is always making hasty decisions, forgetting about the consequences. - Maria sonuçları unutarak her zaman aceleci kararlar veriyor.

sonuç
result for
sonuç
to result
sonuç
result to
sonuç
close

The election results were extremely close. - Seçim sonuçları son derece yakın.

sonuç
produce

Like causes produce like results. - Benzer sebepler benzer sonuçlar üretirler.

My efforts produced no results. - Çabalarım hiç sonuç vermedi.

sonuç
denouement
sonuç
(Hukuk) outcome, conclusion
sonuç
corollary
sonuç
finding
sonuç
harvest
sonuç
sum

I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion. - Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.

sonuç
log. conclusion
sonuç
aftermath
sonuç
consequent
sonuç
sequel
sonuç
{i} upshot
sonuç
fruitage
sonuç
ultimate

The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing. - Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.

Ultimately, he ended up going to school. - Sonuçta, okula gitmeye son verdi.

sonuç
spawn
sonuç
ate
sonuç
success#
sonuç
deduct
التركية - التركية

تعريف sonuçsuzluk في التركية التركية القاموس.

Sonuç
netice
sonuç
Öz, özet
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey. Öz, özet
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice: "Her koşu beklenilmeyen, şaşırtıcı bir sonuç verebilirdi."- N. Cumalı
sonuç
Yazının veya sözün bitim bölümü
sonuçsuzluk
المفضلات