sonuçlandırmak

listen to the pronunciation of sonuçlandırmak
التركية - الإنجليزية
{f} conclude

I have to conclude this transaction within a week. - Ben bir hafta içinde bu işlemi sonuçlandırmak zorundayım.

accomplish
snuff out
to bring to a conclusion, to conclude, to finish
finalize

I realize you're anxious to finalize the details. - Ayrıntıları sonuçlandırmak için endişeli olduğunun farkındayım.

leave off
to bring (something) to a conclusion, conclude
put a period to
get through
(Hukuk) finalise
bring to an issue
(deyim) put an end to
bring to a conclusion
(Konuşma Dili) button up
result in
wind
(Dilbilim) polish off
finish
result
decide
bring to an end
effect
sonuç
conclusion

Let's forget everything about that conclusion. - Bu sonuç hakkında her şeyi unutalım.

The conclusion reached by a study is People who think their feet are smelly, have smelly feet; people who think they aren't, don't. - Bir çalışma ile ulaşılan sonuç ayaklarının pis koktuğunu düşünen insanların kötü kokan ayakları vardır; ayaklarının kötü kokmadığını düşünen insanların yoktur.

sonuç
result

You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death. - Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.

On the whole I am satisfied with the result. - Bütün olarak ben sonuçtan memnunum.

sonuç
{i} consequence

Tom is prepared to accept the consequences. - Tom sonuçları kabul etmeye hazır.

Tom took a moment to consider the consequences. - Tom sonuçları değerlendirmek için biraz zaman istedi.

sonuç
outcome

He understood the negative outcomes of being wasteful. - O, savurgan olmanın olumsuz sonuçlarını anladı.

I never doubted the outcome. - Ben sonuçtan asla şüphe etmedim.

sonuç
{i} end

The peace talks ended in failure. - Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.

NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents. - NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.

sonuç
joy
sonuç
{i} success

He said to himself, Will this operation result in success? - Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?

I'm sure your efforts will result in success. - Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim.

sonuç
result, consequence, outcome, conclusion, product, effect netice
sonuç
product
sonuç
payoff
sonuç
result, outcome, conclusion
sonuç
wrap-up
sonuç
effect

It's simply cause and effect. - Sadece neden ve sonuçtur.

If you do that, it will only bring about a contrary effect. - Eğer bunu yaparsan,bu sadece aksi sonuçlar doğuracak.

sonuç
{i} show

Tom's strength training began to show results. - Tom'un güç antrenmanı sonuçları göstermeye başladı.

The results of Tom's biopsy show that the tumor is benign. - Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör iyi huyludur.

sonuç
(Denizbilim) conculusion
sonuç
determination
sonuç
find

You've always known that eventually everyone would find out. - Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.

Eventually it was possible to find a really satisfactory solution. - Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.

sonuç
ending

The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War. - Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.

sonuç
all in all

All in all, how many different schools have you attended? - Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?

sonuç
(Bilgisayar) farewell statement
sonuç
(Ticaret) performance
sonuç
bottomline
sonuç
resultant 
sonuç
rowen
sonuç
(Ticaret) output
sonuç
(Ticaret) score
sonuç
desition
sonuç
sequent
sonuç
after effect
sonuç
repercussion
sonuç
desinence
sonuç
finish

Apply two coats of the paint for a good finish. - İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.

sonuç
deduction
sonuç
catastrophe
sonuç
(Bilgisayar) result at
sonuçlandırma
culminate
sonuç
{i} issue
sonuç
hangover
sonuç
avail
sonuç
inference
sonuç
ramification

Sami didn't fully understand the ramifications of his actions. - Sami kendi eylemlerinin sonuçlarını tam olarak anlamadı.

sonuç
fruit

Your effort will surely bear fruit. - Çabanız mutlaka sonuç verecek.

Let's stop this fruitless argument. - Bu sonuçsuz argümanı bırakalım.

sonuç
event

Eventually, he was sentenced to five years in prison for the violent crime. - Sonuçta, o şiddet suçu sebebiyle beş yıl hapis yatmıştı.

Tom should eventually have enough money to buy Mary a diamond ring. - Tom'un sonuçta Mary'ye elmas bir yüzük alması için yeterli parası olmalıydı.

sonuç
child

She's still a child after all. - Sonuçta o hâlâ bir çocuk.

Sami had a relationship that resulted in a child. - Sami'nin bir çocukla sonuçlanan bir ilişkisi vardı.

sonuç
bottom line
sonuçlandırma
finalization
sonuç
resultant
sonuç
{i} decision

This decision had important results. - Bu kararın önemli sonuçları vardı.

Both your father and I understand the consequences of your decision. - Hem baban hem de ben senin kararın sonuçlarını anlıyoruz.

sonuç
result for
sonuç
to result
sonuç
result to
başarıyla sonuçlandırmak
(Hukuk) bring to a successful conclusion
girişimi sonuçlandırmak
be in at the death
sonuç
close

The election results were extremely close. - Seçim sonuçları son derece yakın.

sonuç
produce

Such international cooperation produced great results. - Böyle uluslararası birleşme harika sonuçlar doğurdu.

After all, their form of transport produces no pollution at all. - Sonuçta, onların ulaşım formu hiç kirlilik üretmez.

sonuç
denouement
sonuç
(Hukuk) outcome, conclusion
sonuç
corollary
sonuç
finding
sonuç
harvest
sonuç
sum

I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion. - Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.

sonuç
log. conclusion
sonuç
aftermath
sonuç
consequent
sonuç
sequel
sonuç
{i} upshot
sonuç
fruitage
sonuç
ultimate

Such considerations ultimately had no effect on their final decision. - Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

sonuç
spawn
sonuç
ate
sonuç
success#
sonuç
deduct
التركية - التركية
Sonuca ulaştırmak, bitirmek, neticelendirmek, intaç etmek
neticelendirmek
Sonuç
netice
sonuç
Öz, özet
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice
sonuç
Bir gelişim veya girişimden elde edilen şey. Öz, özet
sonuç
Bir olayın doğurduğu başka bir olay veya durum, netice: "Her koşu beklenilmeyen, şaşırtıcı bir sonuç verebilirdi."- N. Cumalı
sonuç
Yazının veya sözün bitim bölümü
sonuçlandırma
Sonuçlandırmak işi
sonuçlandırmak
المفضلات