son derecede

listen to the pronunciation of son derecede
التركية - الإنجليزية
infinitely
unco
infinitesimal
son derece
immensely

Nevertheless, I'm immensely proud. - Bütün bunlara rağmen, ben son derece gurur duyuyorum.

It bothers me immensely. - Bu beni son derece rahatsız ediyor.

son derece
highly

This mission is highly secret and extremely dangerous. - Bu misyon oldukça gizli ve son derece tehlikeli.

I would highly recommend it. - Bunu son derece tavsiye ederim.

son derece
tremendously

He is tremendously handsome. - O, son derece yakışıklıdır.

It's tremendously exciting. - Bu son derece heyecan verici.

son derece
{i} utmost

Drive with the utmost care. - Son derece dikkatli sür.

This is a matter of the utmost gravity. - Bu son derece bir yerçekimi sorunudur.

son derece
{s} sublime
son derece
desperately

I desperately need a car. - Bir arabaya son derece ihtiyacım var.

Volunteers are desperately needed. - Gönüllülere son derece ihtiyaç vardır.

son derece
{s} dire
son derece
profoundly
son derece
infinitely

I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior. - Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.

Doing anything no matter how small is infinitely better than doing nothing. - Ne kadar küçük bir şey yaparsan yap hiçbir şey yapmamaktan son derece daha iyidir.

son derece
out-and-out
son derece
through-going
son derece
(Argo) terrifically
son derece
mightily
son derece
darned
son derece
all-fired
son derece
intense
son derece
exceedingly

I thought that went exceedingly well. - Onun son derece iyi gittiğini düşünüyordum.

We're exceedingly proud of you. - Seninle son derece gurur duyuyoruz.

son derece
surpassingly
son derece
almighty
son derece
intensely
son derece
vitally
son derece
well-being
son derece
extremely

Dynamite fishing is extremely destructive to reef ecosystems. - Dinamit balıkçılığı resif ekosistemler için son derece tahrip edicidir.

Tom is extremely thankful to Mary for her help. - Tom Mary'ye onun yardımı için son derece minnettar.

son derece
eminently
son derece
enormously

Sami became enormously successful as a developer. - Sami bir geliştirici olarak son derece başarılı oldu.

son derece
gloating
son derece
unco

Tom seems to be extremely uncomfortable. - Tom son derece rahatsız görünüyor.

son derece
damn
son derece
simply
son derece
extreme

Dynamite fishing is extremely destructive to reef ecosystems. - Dinamit balıkçılığı resif ekosistemler için son derece tahrip edicidir.

Tom is extremely busy now. - Tom şimdi son derece meşgul.

son derece
most

She is a most gracious neighbor. - O, son derece nazik bir komşudur.

son derece
terribly

The soup is terribly hot. - Çorba son derece sıcak.

Oh, I'm terribly sorry. - Oh, son derece üzgünüm.

son derece
towering
son derece
veriest
son derece
awfully

It's awfully cold today. - Hava bugün son derece soğuk.

I was awfully confused by his question. - Onun sorusuyla kafam son derece karıştı.

son derece
pyramid
son derece
extremity
son derece
enormously, in the extreme, extremely, exceedingly
son derece
exceedingly, extremely
son derece
beyond measure
son derece
jolly
son derece
cruelly
son derece
in the extreme
son derece
revoltingly
son derece
damned
son derece
sadly
son derece
to the nth degree
son derece
ultra
son derece
{s} out and out
son derece
in the highest degree
son derece
rattling
son derece
awfull
son derece
deadly

Tom is deadly serious. - Tom, son derece ciddidir.

son derece
{s} direful
son derece
measure

The austerity measures that many city governments have implemented are hugely unpopular. - Pek çok kent yöneticilerinin uyguladığı kemer sıkma politikası son derece sevimsizdir.

son derece
with a vengeance
son derece
{s} arrant
son derece
thundering
son derece
strongly

She strongly resembles her grandmother. - Son derece büyükannesine benzer.

I strongly suspected that he had been lying. - Onun yalan söylediğinden son derece şüphelendim.

son derece
to the utmost
son derece
exceptionally

Tom is exceptionally handsome. - Tom son derece yakışıklıdır.

Mary is an exceptionally beautiful girl. - Mary son derece güzel bir kız.

son derece
{s} last

The last few days have been terribly busy for both of us. - Son birkaç gün ikimiz içinde son derece yoğundu

Last night was exceptionally cold. - Dün gece son derece soğuktu.

son derece
all fired
son derece
deeply

Tom didn't want anyone to know that he was deeply in debt. - Tom son derece borçlu olduğunu kimsenin bilmesini istemiyordu.

Tom became deeply interested in art history. - Tom sanat tarihi ile son derece ilgilenmeye başladı.

son derece
{s} uttermost
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) FEVKALGAYE
son derece
Pek çok, çok fazla
son derecede
المفضلات