soluğu

listen to the pronunciation of soluğu
التركية - الإنجليزية
puff
To pant

We ran for the better part of a mile without hearing anything more from the direction of the harbor, and then I reduced the speed to a walk, for the exercise was telling on us who had been cooped up for so long in the confined interior of the U-33. Puffing and panting, we plodded on until within about a mile of the harbor we came upon a sight that brought us all up standing.

To advertise (archaic)
An act of inhaling smoke from a cigarette, cigar or pipe
{n} a blast of wind, any thing porous, a tool to powder hair with, undeserved praise
to swell or cause to enlarge, "Her faced puffed up from the drugs"
gathered for protruding fullness; "puff sleeves"
To blow in puffs, or with short and sudden whiffs
To emit smoke, gas, etc., in puffs
To breathe quick and hard, or with puffs, as after violent exertion
A sudden and single emission of breath from the mouth; hence, any sudden or short blast of wind; a slight gust; a whiff
a short light gust of air
Puffed up; vain
The ability to breathe easily while exerting oneself
a kind of light pastry
To blow, as an expression of scorn; with at
a soft spherical object made from fluffy fibers; for applying powder to the skin
Anything light and filled with air
make proud or conceited; "The sudden fame puffed her ego"
If you are puffing, you are breathing loudly and quickly with your mouth open because you are out of breath after a lot of physical effort. I know nothing about boxing, but I could see he was unfit, because he was puffing. see also puffed
A utensil of the toilet for dusting the skin or hair with powder
soluk
breath

Tom stopped to catch his breath. - Tom soluklanmak için durdu.

Let's sit down and catch our breath. - Oturalım ve soluklanalım.

soluk
{s} faded

Faded jeans are still in fashion. - Soluk pantolonlar hâlâ modadır.

Tom only has one faded photograph of grandfather. - Tom sadece büyükbabasının soluk bir fotoğrafına sahip.

soluk
{s} pale

The last to leave was a tall man, with a pale face and smooth, black hair. - Ayrılacak son kişi soluk yüzlü,düz siyah saçlı, uzun bir adamdı.

Mary wore a pale blue dress. - Mary soluk mavi bir elbise giydi.

soluğu kesilme
gasp
soluğu kesilmek
be unable to breath
soluğu kesilmek
gulp
soluğu kesilmek
be out of breath
soluğu kesilmek
gulp down
soluğu kesilmek
have lost one's wind
soluğu kesilmek
to be out of breath
soluğu kesilmiş
puffed
soluğu kesilmiş
winded
soluğu kesilmiş
blown
soluğu kesilmiş
blown up
soluğu tükenmek
puff
soluk
{s} faint
soluk
{s} dull
soluk
breathing
soluk
{s} pasty
soluk
{s} colorless
soluk
wind

Give me a minute to catch my wind. - Soluklanmam için bana bir dakika ver.

soluk
wax
soluk
thin
soluk
puff
soluk
washed-out
soluk
fade

The cloth's very faded. - Kumaşın rengi çok soluk.

Tom only has one faded photograph of grandfather. - Tom sadece büyükbabasının soluk bir fotoğrafına sahip.

soluk
(Askeri) flat
soluk
lifeless
soluk
inspiration
soluk
lurid
soluk
sickly
soluk
pallid
soluk
dingy
soluk
ghastly
soluk
paler
soluk
insipid
sesi soluğu kesilmek
1. to become completely silent. 2. to die
sesi soluğu çıkmamak
1. to raise no objection. 2. to keep quiet, not to say anything
soluk
sallow

A tall man with a sallow complexion walked into the room and sat down next to Tom. - Soluk tenli uzun boylu bir adam odaya girdi ve Tom'un yanına oturdu.

soluk
wan
soluk
colourless [Brit.]
soluk
watery
soluk
washy
soluk
exhalation
soluk
dim , dimmed
soluk
ashy
soluk
pale, pallid; faded
soluk
cadaverous
soluk
sick

This plant looks sick. - Bu bitki soluk görünüyor.

soluk
pale; faded
soluk
washedout
soluk
cadaver
soluk
{s} colourless
soluk
spiro
soluk
green
التركية - التركية

تعريف soluğu في التركية التركية القاموس.

Soluk
nefes
soluk
Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava veya ciğerlere hava alıp verme, nefes: "Kalp gitgide hafiflemekteydi ve soluklarda hafif bir hışıltı başlamıştı."- R. N. Güntekin
soluk
Rengi atmış olan (nesne)
soluk
Rengi atmış olan
soluk
Parlaklığını, gücünü yitirmiş olan
soluk
Parlaklığını, gücünü yitirmiş olan (ışık): "Bahçeye, kafeslerden elenen soluk bir ışık vurmuş."- Y. Z. Ortaç
soluk
Donuk bir beyazlığı olan, rengi atmış olan, solmuş (cilt): "Dudağının soluk rengini bile fark ettirecek kadar rengi bir tuhaf kırmızıydı."- S. F. Abasıyanık
soluk
Akciğerlere çekilen, akciğerlerden atılan hava veya ciğerlere hava alıp verme, nefes
soluk
Dikkat çekici, çarpıcı yanları olan kimse veya şey
soluk
Donuk bir beyazlığı olan, rengi atmış olan, solmuş
الإنجليزية - التركية

تعريف soluğu في الإنجليزية التركية القاموس.

soluğu (bir yerde) almak
get a place in no time flat
soluğu
المفضلات