Tom daha yumuşak uçlu bir kurşun kalem istedi.
- Tom wanted a pencil with a softer lead.
Biraz daha yumuşak konuşur musunuz?
- Would you mind speaking a little softer please?
Bir incitici söz ve bir küçümseme hariç, asla daha yumuşak tutkularla konuşmadı.
- He never spoke of the softer passions, save with a gibe and a sneer.
Biraz daha yumuşak konuşur musunuz?
- Would you mind speaking a little softer please?
Onun sesi yumuşak ve güzeldi.
- Her voice was soft and beautiful.
O, yumuşak bir sesle konuştu.
- She spoke with a soft voice.
Tom Mary ile yumuşakça Fransızca konuştu.
- Tom spoke softly to Mary in French.
Leyla, Sami'yi yumuşakça ağzından öptü.
- Layla kissed Sami softly on the mouth.
Bebeği uyandırmaktan korktuğum için yavaşça yürüdüm.
- I walked softly for fear of waking the baby.
Tom Mary'ye hafifçe fısıldadı.
- Tom whispered softly to Mary.
Mumun alevi hafif rüzgarda titriyor.
- The candle's flame is flickering in the soft breeze.
O yumuşaklık hissi veriyor.
- It is soft to the touch.
Alkolsüz içkim nerede?
- Where is my soft drink?
Tom alkolsüz içecekleri sever.
- Tom likes soft drinks.
Tom yaşlılığında yumuşak başlı oluyor.
- Tom is getting soft in his old age.
Humphrey tatlı dilli bir kişidir.
- Humphrey is a softly-spoken person.
Bay Smith tatlı dilli bir insandır.
- Mr Smith is a softly-spoken person.
At the intersection, there are two roads going to the left. Take the soft left.
There was a soft breeze blowing.
Soft lighting.
My head sank easily into the soft pillow.
When it comes to drinking, he is as soft as they come.
Polish the silver with a soft cloth to avoid scratching.
a soft job.