Dolma kalemlere, defterlere ve buna benzer şeylere ihtiyacım var.
- I need pens, notebooks and so on.
O birazdan burada olacak.
- He will be here soon.
Tom birazdan evde olmalı.
- Tom should be home soon.
Balıkçıl her gün yemek için avlanmak zorundadır.
- The heron had to hunt for food every day.
Bir balıkçıl, bir yengeç, çok sayıda balık ve diğer canlılar bir havuzda yaşardı.
- A heron, a crab, lots of fish and other creatures used to live in a pond.
Kısa süre içinde konuşmalıyız.
- We need to chat soon.
Kek kısa süre içinde yapılmalı.
- The cake should be done soon.
Tom çok geçmeden bir iş bulacak.
- Tom will find a job soon enough.
Demokrat Parti'ye girdi ama oradan çok geçmeden ayrıldı.
- He entered the Democratic Party but soon left it.
O yakında hastaneden ayrılacak.
- She will leave the hospital soon.
Sanırım yakında tüm işleri bitirmiş olacaksınız.
- I think you will have done all the work soon.
Niçin bana onun burada olduğunu söylemedin? Olabildiğince erkenden bilmem gerekiyordu.
- Why didn't you tell me he was here? I had to know as soon as possible!
Uçak biraz sonra görüş mesafesinden çıktı.
- The airplane soon went out of sight.
Bar biraz sonra kapanıyor.
- The bar is closing soon.
O, kazadan hemen sonra öldü.
- He died soon after the accident.
O, üniversiteden mezun olduktan hemen sonra evlendi.
- She got married soon after her graduation from the college.
Eğer ambulans biraz daha erken gelseydi Tom hayatta kalabilirdi.
- Tom could have survived if the ambulance had arrived a little sooner.
Ne kadar erken başlarsak, o kadar erken bitiririz.
- The sooner we start, the sooner we'll finish.
Gökyüzünün harika rengi az sonra yok oldu.
- The beautiful color of the sky soon faded away.
Az sonra Berlin'e uçuş rezervasyonumu yaptırmayı planlıyorum.
- I am planning to book my flights to Berlin soon after.
İşlerin yakın zamanda değişeceğini sanmıyorum.
- I don't think things will change anytime soon.
Bu yakın zamanda olacakmış gibi görünmüyor.
- It doesn't look as if that's going to happen any time soon.
Çabuk öğrenilirse, çabuk unutulur.
- Soon learnt, soon forgotten.
Aptal parasını çabuk harcar.
- A fool and his money are soon parted.
Sana çabucak cevap vermediğim için üzgünüm.
- I'm sorry I didn't reply to you sooner.
Ona yardım etmelisin, ve çabucak!
- You must help her, and soon!