O, zamanında varmak için koştu.
- He ran, so as to arrive on time.
Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.
- Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning.
Yemek çok iştah açıcı görünmüyordu.
- The food didn't look very appetizing.
Bu çok iştah açıcı görünmüyor.
- It doesn't sound very appetizing.