It was colder yesterday than today.
- Dün hava bugünkünden daha soğuktu.
Her hands were as cold as ice.
- Onun elleri buz kadar soğuktu.
I was beginning to lose my cool.
- Soğuk kanlılığımı kaybetmeye başlıyordum.
Don't lose your cool.
- Soğukkanlılığını kaybetme.
The weather is a little chilly this morning.
- Bu sabah hava biraz soğuk.
The night was so chilly that when I returned I was almost frozen.
- Gece o kadar soğuktu ki döndüğümde neredeyse donmuştum.
It's so cold that the river has frozen over.
- O kadar soğuk ki nehir dondu.
Yesterday it was so cold again. I may have frozen.
- Dün yine çok soğuktu. Donmuş olabilirim.
It's freezing in here.
- Burada hava çok soğuk.
It's freezing out here.
- Burada dışarısı çok soğuk.
It is colder this year than last year.
- Bu yıl geçen yıla göre daha soğuk.
The climate here is colder than I expected.
- Hava burada umduğumdan daha soğuk.
Despite her nonchalant air, she is paying close attention to everything you say.
- Onun soğukkanlı havasına rağmen, söylediğin her şeyle yakından ilgileniyor.
Cold rain makes me chilled to the bone.
- Soğuk yağmur soğuğu iliklerime kadar hissettirir.
The weather is a little chilly this morning.
- Bu sabah hava biraz soğuk.
It was piercingly cold outside.
- Dışarıda çok sert bir soğuk vardı.
Old homes, especially traditional Japanese ones, can be damp and unfriendly to modern life.
- Eski evler, özellikle geleneksel Japon olanlar, modern yapıya göre nemli ve soğuk olabilir.
Can you figure out why the boss is so unfriendly this week?
- Patronun bu hafta niçin çok soğuk olduğunu anlayabiliyor musun?
Tom's joke was met with stony silence.
- Tom'un fıkrası soğuk bir sessizlikle karşılandı.
Mary stared distantly out the window.
- Mary soğuk bir şekilde pencereden dışarıya baktı.
Tom is cold, distant and arrogant.
- Tom soğukkanlı, mesafeli ve kibirli.
She is always cold-hearted.
- O her zaman soğuk kalpli.
Tom is a cold-hearted murderer.
- Tom soğukkanlı bir katildir.
The evening before the wedding, Mary was still calm as a cucumber.
- Düğünden önceki akşam Mary hâlâ soğuk kanlıydı.
Tom's cool, calm, and collected, even under pressure.
- Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.
Her hands felt as cold as marble.
- Ellerini mermer kadar soğuk hissetti.
The weather is exceptionally frigid.
- Hava son derece soğuk.
I'm afraid I'm frigid.
- Ben de cinsel soğukluk olduğundan korkuyorum.
My questions were met with a frosty silence.
- Sorularım soğuk bir sessizlikle karşılandı.
He breathed in the frosty air.
- O, soğuk havada soludu.