Tom ve Mary aynı anda cevapladı.
- Tom and Mary answered simultaneously.
Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum.
- I am writing a book in several languages, and I simultaneously publish it on Tatoeba's screens all over the world.
O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.
- He is a scholar and a musician simultaneously.
Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
- I like him, but at the same time I don't really trust him.
Tom her gece aynı zamanda yatmaya gider.
- Tom goes to bed at the same time every night.
Binadaki herkes aynı anda çıkışa yöneldi.
- Everybody in the building headed for the exits at the same time.
Onlar aynı anda Paris'e vardılar.
- They arrived in Paris at the same time.
O gerçekten bir simultane çevirmen olarak çalışmak istiyor.
- He really wants to work as a simultaneous interpreter.
Bir zamanlar, her sabah koşardım.
- At one time, I used to go jogging every morning.
Biz bir zamanlar düşmandık fakat baltayı gömdük ve şimdi birbirimizle dostane şartlardayız.
- At one time we were enemies, but we've buried the hatchet and we are now on friendly terms with each other.
Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum.
- I am writing a book in several languages, and I simultaneously publish it on Tatoeba's screens all over the world.
Her şey aynı anda oldu.
- Everything happened simultaneously.
Onun hayali eş zamanlı bir çevirmen olmak.
- Her dream is to become a simultaneous interpreter.
... You can have up to 100 geofences simultaneously ...
... that live on more than one continent simultaneously. ...