O gerçekten bir simultane çevirmen olarak çalışmak istiyor.
- He really wants to work as a simultaneous interpreter.
Tom ve Mary aynı anda cevapladı.
- Tom and Mary answered simultaneously.
Her şey aynı anda oldu.
- Everything happened simultaneously.
Onun hayali eş zamanlı bir çevirmen olmak.
- Her dream is to become a simultaneous interpreter.
Her şey aynı anda oldu.
- Everything happened simultaneously.
Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum.
- I am writing a book in several languages, and I simultaneously publish it on Tatoeba's screens all over the world.
O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen.
- He is a scholar and a musician simultaneously.
As with the Lejeuneaceae, this pattern of massive speciation appears to be correlated with the Cretaceous explosion of the angiosperms and the simultaneous creation of a host of new microenvironments, differing in humidity, light intensity, texture, etc.