Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.
- Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town.
John, bir şey söyleyemeyecek kadar çok şaşırmıştı.
- John was too surprised to say anything.
Şaşırmaktan hoşlanmam.
- I don't like being surprised.
Şaşırmaktan hoşlanmıyorum.
- I don't like to be surprised.
Onun sessizliği beni şaşırttı.
- Her silence surprised me.
Onun sözleri beni şaşırttı.
- His words surprised me.
Şu kadınlar konuşamayacak kadar şaşkındılar.
- Those women were too surprised to speak.
Kimse benden daha şaşkın değildi.
- No one was more surprised than me.