Hepiniz benzer şekilde davranıyorsunuz.
- All of you behave similarly.
Modern köprüler şekil olarak benzer.
- Modern bridges are similar in shape.
İçme suyunda klor, kurşun ya da benzer kirletici madde bulunması mümkün.
- It's possible that the drinking water has chlorine, lead, or similar contaminants in it.
Malezya dilinin Endonezya diliyle pek çok benzerlikleri vardır.
- Malay has many similarities with Indonesian.
Endonezya ve Polonya bayrakları arasında benzerlikler vardır.
- There are similarities between the Indonesian and Polish flags.
Tom kendine benzeyen insanları sever.
- Tom likes people similar to himself.
NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.
- NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents.
Biz aslında oldukça benzeriz.
- We're actually quite similar.
Lisa o kadar yeteneklidir ki kendisi için vida ve benzeri küçük nesneleri bile yapabilir.
- Lisa is so skillful that she can even make screws and similar small objects for herself.
Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.
- Tom said that he thought the economy was likely to get better.
Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.
- You know as well as I do that that isn't likely to happen.
Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.
- Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
Evlerin bodrumlarının sorunları olması muhtemeldir.
- The basements of the houses are likely to have problems.
Bu neredeyse hiç uygun değil.
- That's hardly likely.
Polisler Tom'un kendisini öldürmüş olma olasılığını düşünmediler.
- The police didn't think it was likely that Tom had killed himself.
Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.
- Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race.
Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
- I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.
- The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.
Galiba bu kitabı okumaya sene sonuna kadar devam edeceğiz.
- We're likely to continue reading this book up to the end of the year.
Tom muhtemelen mantıklı olacak.
- Tom is likely to be sensible.
Tom muhtemelen mantıklı olacaktır.
- Tom will likely be reasonable.
Gözetlemede muhtemelen büyük bir hata olduğunu zannediyorum.
- I think that it likely that there was a major fault in the lookout.
O, muhtemelen bu oyunu kazanır.
- He is likely to win this game.
Bütün ömrümce buna müşabih şey görmedim.
- I haven't seen something similar my whole life.
Hepiniz aynı şekilde davranıyorsunuz.
- You all display similar behavior.
Aynı yaklaşımı biz de sürdürüyoruz.
- We too have a similar approach.
Çoğu insan aynı hataları yapar.
- Many people make similar mistakes.
The sisters dressed similarly.
... Similarly, at the top layer, we also need to think about ...