silahlı

listen to the pronunciation of silahlı
التركية - الإنجليزية
armed

The armed forces occupied the entire territory. - Silâhlı kuvvetler tüm bölgeyi işgâl etti.

The armed forces succeeded in occupying the entire territory. - Silahlı kuvvetler bütün bölgeyi ele geçirmede başarılıydı.

in arms
armor clad
armed

The armed forces succeeded in occupying the entire territory. - Silahlı kuvvetler bütün bölgeyi ele geçirmede başarılıydı.

Tom did time for armed robbery. - Tom silahlı soygun için cezasını doldurdu.

silâh
weapon

Weapons export was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

China is working to modernize its weapons program. - Çin, silah programını modernleştirmek için çalışıyor.

silâh
gun

He keeps this gun loaded. - O, bu silahı yüklü bulundurur.

Guns don't kill people. People kill people. - Silahlar insanları öldürmez. İnsanlar insanları öldürür.

Silahlı Kuvvetler Başkomutanı
(Askeri) commander, Army forces
Silahlı Kuvvetler Denizaşırı Bölgeler Personel Dinlenme Merkezi
(Askeri) Armed Forces Professional Entertainment Overseas
Silahlı Kuvvetler Kan Programı
(Askeri) Armed Services Blood Program
Silahlı Kuvvetler Kan Programı Ofisi
(Askeri) Armed Services Blood Program Office
Silahlı Kuvvetler Kurmay Akademisi; Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri ihtisas k
(Askeri) Armed Forces Staff College; United States Air Force specialty code
Silahlı Kuvvetler Radyo ve Televizyon Hizmeti
(Askeri) Armed Forces Radio and Television Service
Silahlı Kuvvetler Radyobiyoloji Araştırma Enstitüsü
(Askeri) Armed Forces Radiobiology Research Institute
Silahlı Kuvvetler Sivil Personel Sağlık Hizmetleri Programı
(Askeri) Civilian Health and Medical Program for the Uniformed Services
Silahlı Kuvvetler Sıhhi Denetim Dairesi
(Askeri) Office of the Armed Forces Medical Examiner
Silahlı Kuvvetler Sıhhiye İstihbarat Merkezi
(Askeri) Armed Forces Medical Intelligence Center
Silahlı Kuvvetler Teşhis Adli Müşavirlik İnceleme Kurulu
(Askeri) Armed Forces Identification Review Board
Silahlı Kuvvetler Toplam Kan İşleme Laboratuarları
(Askeri) Armed Services Whole Blood Processing Laboratories
Silahlı Kuvvetler tıbbi muayene görevlisi
(Askeri) Armed Forces medical examiner
Silahlı Kuvvetler Üretim (Tedarik) Planlama Bürosu
(Askeri) Armed Service Production Planning Office
Silahlı Kuvvetler İmtihan ve Giriş Yeri
(Askeri) Armed Forces Examining and Entrance Station
Silahlı Çatışma Hukuku
(Hukuk) Law of Armed Conflict
silahlı haydut
gunman
silahlı kuvvetler
the armed forces
silahlı tarafsızlık
armed neutrality
silahlı çatışma
(Hukuk) armed conflict
silahlı çatışma bölgesi
(Askeri) weapon engagement zone
silahlı çatışma durumu
(Askeri) weapon engagement status
silâhlı adam
rifleman
silâhlı kimse
gun
silâhlı kuvvetler
armament
silâhlı kuvvetler
armed forces

Which branch of the armed forces were you in? - Silahlı kuvvetlerin hangi kolundaydın?

The conference called for the major powers to cut their armed forces by a third. - Konferansta süper güçlerden, silahlı kuvvetlerini üçte bir oranında azaltmaları istendi.

silâhlı kuvvetler
the forces
silâhlı soygun
hold up
silâhlı soygun
armed robbery

Tom was charged with armed robbery. - Tom silahlı soygun ile suçlandı.

Tom stood trial for armed robbery. - Tom silahlı soygun için yargılandı.

silâhlı soygun yapmak
stick up
silâhlı soyguncu
gunman
silâhlı soyguncu
bandit
silâhlı soyguncu
gunsel
silâhlı soyguncu
gunslinger
silâhlı soyguncu kadın
gun moll
silâh
arm

The export of arms was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments. - Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.

silâh
arms

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

Americans have the right to bear arms. - Amerikalılar silah taşıma hakkına sahiptir.

silah
(Askeri) armour
silah
armor
silah
weaponry

Let there be an end to wars and weaponry. - Savaşlara ve silahlara bir son verelim.

silah
weapon

He used his umbrella as a weapon. - O, şemsiyesini bir silah olarak kullandı.

China is working to modernize its weapons program. - Çin, silah programını modernleştirmek için çalışıyor.

silah
arming

People have started arming themselves. - Millet silahlanmaya başladı.

silah
arm

We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments. - Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.

The troops had plenty of arms. - Askerlerin bol miktarda silahları vardı.

silah
gunshots
silah
gun point
Hava Kuvvetleri sözleşme takviye programı; Silahlı Kuvvetler sözleşme takviye pr
(Askeri) Air Force contract augmentation program; Armed Forces contract augmentation program
denizaltılara karşı silahlı savaş gemisi
corvette
gece silahlı, gündüz külahlı someone who is
a Jekyll-and -Hyde sort of person
gündüz külahlı, gece silahlı someone who is
a Jekyll-and-Hyde sort of person
silah
weapon, arm
silah
firearm

Hand over your firearms. - Silahlarınızı teslim edin.

The government has been reconsidering its firearms exportation. - Hükümet ateşli silah ihracatını yeniden ele almaktadır.

silah
{i} hardware
silâh
gat

Tom held the hostages at gunpoint while Mary gathered the cash. - Tom, Mary parayı toplarken rehineleri silahla tuttu.

tepeden tırnağa silahlı
armed to the teeth
tepeden tırnağa silahlı
armed from tip to toe
tepeden tırnağa silahlı
fully armed
التركية - التركية
Silahı olan
müsellah
Silah
yarak
Silah
algu
Silâh
cebe
Silâh
(Osmanlı Dönemi) ZİKE
Silâh
(Osmanlı Dönemi) HAŞHAŞA
Silâh
(Osmanlı Dönemi) VİZR
silah
Bir konuda etkili nesne, etken araç: "Bir maddi menfaate dayanmayan meselelerde rica ve niyaz en kuvvetli bir silahtır."- R. N. Güntekin
silah
Bir konuda etkili nesne, etken araç
silah
Savunmak veya saldırmak için kullanılan, başvurulan her şey
silah
Savunmak veya saldırmak amacıyla kullanılan araç
الإنجليزية - التركية

تعريف silahlı في الإنجليزية التركية القاموس.

silah
(Silahlar) bir silah ateşlendiğinde bir yanık kokusu varsa size kimyalsal madde yayar
türk silahlı kuvvetleri
Turkish Armed Forces
silahlı
المفضلات