Roma'da bütün görülecek yerleri bir günde görmek imkansızdır.
- It's impossible to see all the sights in Rome in one day.
Buralarda görülmeye değer yerler nedir?
- What are the main sights around here?
Biz Yokohama'nın görülmeye değer yerlerini gezdik.
- We did the sights of Yokohama.
Kazada görme yeteneğini yitirdi.
- He lost his sight in the accident.
Trafik kazası, genç adamı görme yeteneğinden mahrum etti.
- The traffic accident deprived the young man of his sight.
Köpeği görür görmez kedi kaçtı.
- At the sight of the dog, the cat ran off.
Manzarayı görmelisin.
- You should see the sight.
Hedef görüş alanında.
- The target is in sight.
Onları görüş alanımdan çıkarın.
- Get them out of my sight.
Kanın görünüşüne asla dayanamadım.
- I never could stand the sight of blood.
Görünüşte şaşırmış gibi duruyordu.
- She stood astonished at the sight.
Kalabalıkta onun görüntüsünü kaybettim.
- I lost sight of her in the crowd.
O, uzakta kürek çeken bir teknenin görüntüsünü gördü.
- She caught sight of a rowing boat in the distance.
Ne güzel bir manzara!
- What a beautiful sight!
Araba kazası olay yeri korkunç bir manzaraydı.
- The scene of the car accident was a horrifying sight.
İlk görüşte ona âşık oldu.
- He fell in love with her at first sight.
İlk görüşte ona âşık oldun mu?
- Did you fall in love with her at first sight?
Ham petrolün sonu görünümde.
- The end of the age of oil is in sight.
Ham petrol çağının sonu görünümde.
- The end of the era of petroleum is in sight.
İlk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönümüz var.
- We have more in common than can be seen at first sight.
İlk bakışta, o nazik ve kibar görünüyordu.
- At first sight, he seemed kind and gentle.
Görünürde hâlâ bir son yok.
- There's still no end in sight.
Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
- Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
Allah'ının nazarında bütün insanlar eşittir.
- In the sight of God, all men are equal.
Kötü hava nedeniyle, şehir gezisi düşünceleri terk edildi.
- Because of the bad weather, any thought of sight-seeing in the city was abandoned.
Onun iyi bir görme gücü vardır.
- He has a good eye sight.
Bir yılanı sadece görmek onu hasta ediyor.
- The mere sight of a snake makes her sick.
Manzaraları görmek için geldim.
- I've come to see the sights.
Manzara benim kanımı dondurdu.
- The sight made my blood freeze.
Kanın görünüşü onu heyecanlandırdı.
- The sight of blood made her excited.
Ben görünce çok korktum.
- I was much frightened at the sight.
Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
- Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
Provided they win,there is no doubt that he will have his sights set on the White House.
Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
- Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
- Yesterday, my aunt regained her sight.
Adam kalabalığın içinde gözden kayboldu.
- The man was lost sight of in the crowd.
Onu gözden kaybettik.
- We lost sight of him.
This is a darn sight better than what I'm used to at home!.
He's a really remarkable mean and it's very hard to get him in one's sights;.
We spent a fortnight in Rome looking at all the sights.