Kaza onu görme yeteneğinden mahrum bıraktı.
- The accident deprived him of his sight.
Tom bir trafik kazasında gözlerinden birinde görme yeteneğini kaybetti.
- Tom lost the sight in one of his eyes in a traffic accident.
Trafik kazası, genç adamı görme yeteneğinden mahrum etti.
- The traffic accident deprived the young man of his sight.
Köpeği görür görmez kedi kaçtı.
- At the sight of the dog, the cat ran off.
Hedef görüş alanında.
- The target is in sight.
Onları görüş alanımdan çıkarın.
- Get them out of my sight.
Paranın görünüşü onu çalmaya teşvik etti.
- The sight of the money tempted him into stealing.
Kanın görünüşü onu heyecanlandırdı.
- The sight of blood made her excited.
Görüntüden korkmuştu.
- He was frightened by the sight.
Biz kalabalıkta adamın görüntüsünü kaybettik.
- We lost sight of the man in the crowd.
Ne güzel bir manzara!
- What a beautiful sight!
Manzaraları görmek için geldim.
- I've come to see the sights.
İlk görüşte ona âşık oldu.
- He fell in love with her at first sight.
Ben ilk görüşte ona âşık oldum.
- I fell in love with her on first sight.
Ham petrol çağının sonu görünümde.
- The end of the era of petroleum is in sight.
Ham petrolün sonu görünümde.
- The end of the age of oil is in sight.
Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
- Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.
- The mere sight of a dog made her afraid.
Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
- Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
Görünürde hiçbir umut yoktu.
- There was no hope in sight.
Allah'ının nazarında bütün insanlar eşittir.
- In the sight of God, all men are equal.
Kötü hava nedeniyle, şehir gezisi düşünceleri terk edildi.
- Because of the bad weather, any thought of sight-seeing in the city was abandoned.
Onun iyi bir görme gücü vardır.
- He has a good eye sight.
Gerçeği söylemek gerekirse, onu çok görmekten nefret ediyorum.
- To tell the truth, I hate the very sight of him.
Bir yılanı sadece görmek onu hasta ediyor.
- The mere sight of a snake makes her sick.
Kanın görünüşü onu heyecanlandırdı.
- The sight of blood made her excited.
Kanı görünce bayılacak gibi hissetti.
- She felt faint at the sight of blood.
İlk görüşte ona âşık oldu.
- He fell in love with her at first sight.
Taze ıstakozun görünüşü iştahımı açtı.
- The sight of fresh lobster gave me an appetite.
Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
- Yesterday, my aunt regained her sight.
Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
- Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.
- He hid his dictionary out of sight.
Biz onu gözden kaybettik.
- We have lost sight of him.
This is a darn sight better than what I'm used to at home!.
He's a really remarkable mean and it's very hard to get him in one's sights;.