show, demonstrate; present

listen to the pronunciation of show, demonstrate; present
الإنجليزية - التركية

تعريف show, demonstrate; present في الإنجليزية التركية القاموس.

exhibit
{f} sergilemek

Tom'un karısı, mücevherlerini sergilemekten hoşlanıyor. - Tom's wife loves to exhibit her jewelry.

exhibit
{i} sergi

Tom, Mary'ye John'un sanat sergisine gidip gitmeyeceğini sordu. - Tom asked Mary if she'd go to John's art exhibit.

İlk ödülünü sergide kazandı. - She won first prize in the exhibition.

exhibit
{i} ibraz edilen belge
exhibit
teşhir

Bu bütün teşhirciliğe katlanamam! - I cannot stand this whole exhibitionism!

Bir teşhirci bir sapık için ideal bir ortak olurdu. - An exhibitionist would be the ideal partner for a voyeur.

exhibit
izhar etmek
exhibit
sergileme

Tom'un karısı, mücevherlerini sergilemekten hoşlanıyor. - Tom's wife loves to exhibit her jewelry.

Tom herhangi bir şiddet eğilimi sergilemedi. - Tom has never exhibited any violent tendencies.

exhibit
{f} sergile

Resimlerini Japonya'da sergilemeyi düşünüyor. - He hopes to exhibit his paintings in Japan.

Sergilere dokunmayın. - Do not touch the exhibits.

exhibit
teşhir etmek
exhibit
göstermek
exhibit
{f} (bir duygu veya niteliği) göstermek
exhibit
{f} sunmak
exhibit
(Askeri) TEŞHİR, GÖSTERMEK, VESİKA, İBRAZ ETMEK, DAVA AÇMAK
exhibit
arz etmek
exhibit
{i} sergilenen şey
exhibit
vesika gösterme
exhibit
(Tıp) İlaç olarak vermek
exhibit
mahkemeye veya hakemlere ibraz olunan vesika veya delil
exhibit
dava esnasında vesika veya delil ibraz etmek
الإنجليزية - الإنجليزية
{f} exhibit
show, demonstrate; present
المفضلات