Toplantı odamız kirli. Bu bir ayıp.
- Our meeting room is dirty. It's a shame.
Sanırım bazı yabancı dil öğretmenlerinin bir yerli konuşucu ile çalışmadan üniversitelerden mezun olmaları bir ayıptır.
- I think it's a shame that some foreign language teachers were able to graduate from college without ever having studied with a native speaker.
Utanma nedir bilmez misin sen?
- Does your shame know no bounds?
Bazı insanların hiç utanması yok.
- Some people have no shame.
Onlar utanç içinde başlarını eğdiler.
- They hung their heads in shame.
Tom utançla başını eğdi.
- Tom bowed his head in shame.
Yalan söylediğin için yazıklar olsun.
- Shame on you for lying.
Ne yazık ki beton yanmaz.
- It's a shame that concrete doesn't burn.
Çocuk yetişkinleri utandırır.
- The child puts adults to shame.
Davranışıyla bütün ailesini utandırdı.
- He shamed his whole family by his conduct.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
And what you do to me is a shame. - Evelyn Champagne King, in the song Shame.
Cover your shame!.
The teenager couldn’t bear the shame of introducing his parents.
I was shamed by the teacher's public disapproval.
Therefore, brothir, I woll that ye wete I shame nat to be with hym nor to do hym all the plesure that I can.