Sanırım bazı yabancı dil öğretmenlerinin bir yerli konuşucu ile çalışmadan üniversitelerden mezun olmaları bir ayıptır.
- I think it's a shame that some foreign language teachers were able to graduate from college without ever having studied with a native speaker.
Andrea'nın bunu erken bırakması ne ayıp.
- What a shame that Andrea left this early.
Utanmadan onu ağızdan öptü.
- She kissed him without shame, on the mouth.
Utanma nedir bilmez misin sen?
- Does your shame know no bounds?
O utançla başını eğdi.
- He hung his head in shame.
Tom utançla başını eğdi.
- Tom bowed his head in shame.
Yazık, çünkü gerçekten oynamak istedim.
- It's a shame, because I really wanted to play.
Yazık olmuş Tom da gelemedi.
- It's a shame Tom couldn't come, too.
Mükemmel işin beni utandırır.
- Your excellent work puts me to shame.
Çocuk yetişkinleri utandırır.
- The child puts adults to shame.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
İnsanların açlık çektiği yerler varken, Japonya'da birçok yiyeceğin atıldığı bir sürü meskenlerin ve restoranların olması yüz kızartıcı bir gerçektir.
- It is a shameful fact that, while there are lands where people suffer from hunger, within Japan there are many households and restaurants where much food is thrown away.
Tom edepsiz, değil mi?
- Tom is shameless, isn't he?
O, sahte arkadaşlar ve utanmaz kadınlarla çevrili bir masada oturuyor.
- He sits at a table, surrounded by false friends and shameless women.
Şirketin kadın patronu utanmaz görünüyor.
- The female-boss of the company seems shameless.
Beni bir kez kandırırsan, sana yazıklar olsun. Beni iki kez kandırırsan, bana yazıklar olsun.
- Fool me once, shame on you. Fool me twice, shame on me.
Yalan söylediğin için yazıklar olsun.
- Shame on you for lying.
Yer utanç verici bir biçimde bakımsızdı.
- The place was shamefully neglected.
Senin davranışın utanç vericiydi.
- Your behavior was shameful.
Utanmadan onu ağızdan öptü.
- She kissed him without shame, on the mouth.
Davranışıyla bütün ailesini utandırdı.
- He shamed his whole family by his conduct.
Senin davranışın ayıptı.
- Your behaviour was shameful.
Andrea'nın bunu erken bırakması ne ayıp.
- What a shame that Andrea left this early.
Andrea'nın bunu erken bırakması ne ayıp.
- What a shame that Andrea left this early.
And what you do to me is a shame. - Evelyn Champagne King, in the song Shame.
Cover your shame!.
The teenager couldn’t bear the shame of introducing his parents.
I was shamed by the teacher's public disapproval.
Therefore, brothir, I woll that ye wete I shame nat to be with hym nor to do hym all the plesure that I can.
It's a crying shame that so much money has been wasted on this pointless political campaign.
Using that kind of language in mixed company, Mike? For shame!.
book of shame.
... WE FOUND OUT WHY HE GAVE UP SUMO AND LEFT JAPAN IN SHAME. ...
... Shame on you, if you haven't. ...