Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

seyahat et

listen to the pronunciation of seyahat et
التركية - الإنجليزية
voyage
{f} travel

I had a chance to travel abroad. - Yurt dışında seyahat etme fırsatım oldu.

I want to travel with you. - Seninle seyahat etmek istiyorum.

{f} traveling

Tom tries to avoid traveling by air. - Tom hava yoluyla seyahat etmekten kaçınmaya çalışır.

Traveling abroad is one of my favorite things. - Yurt dışına seyahat etmek benim en sevdiğim şeylerden biridir.

{f} traveled

Tom and Mary traveled around Japan. - Tom ve Mary Japonya etrafında seyahat etti.

I traveled by myself. - Tek başıma seyahat ettim.

{f} travelled

They travelled all throughout Europe with me! - Onlar benimle Avrupa çapında seyahat etti!

Have you ever travelled alone? - Hiç yalnız seyahat ettin mi?

{f} journey
{f} wayfare
{f} travelling

He likes travelling abroad by air. - O, hava yoluyla yurtdışına seyahat etmekten hoşlanıyor.

Throughout my life, I've had the great pleasure of travelling all around the world and working in many diverse nations. - Hayatım boyunca, tüm dünyada seyahat etmekten ve birçok farklı uluslarda çalışmaktan büyük zevk aldım.

{f} wayfaring
commute

I have to commute all the way from a distant suburb. - Ben uzak bir banliyöden bütün yolu seyahat etmek zorundayım.

peregrinate