Haşhaş tohumlu çörekler onun gözdesidir, ama onun yaban mersinine razı olmak zorunda olduğu günler vardır.
- Poppy seed muffins are her favorites, but there are days when she must settle for blueberry.
Bir Audi'ye paran rahat yeterken, bir Kia'ya neden razı olasın?
- Why settle for a Kia when you can clearly afford an Audi?
Bu sıkıcı hayata razı olamam.
- I can't settle for this boring life.
O, Arkhangelsk'te onunla yerleşmek istiyordu.
- She wanted to settle down with him in Arkhangelsk.
O yerleşmek ve çocuk sahibi olmak istiyor.
- She wants to settle down and have children.
Uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için silahlara başvurmamalıyız.
- We should not resort to arms to settle international disputes.
Bunu çözmek için tek yol var.
- There's only one way to settle this.
Donan bir dilenci tedavi için hastaneye getirildi. Fakat faturayı ödemek için bir senti bile yoktu.
- A freezing beggar was brought into the hospital for treatment. However, he didn't have even one cent with which to settle the bill.
Yerleşimciler, yapılan anlaşmalara her zaman saygı göstermediler.
- The settlers did not always honor the treaties.
Tom yerleşmeyi reddetti.
- Tom refused to settle down.
He couldn't afford the expensive headphones, so he decided to settle for the lower quality set.
And from the bottom upon the ground, even to the lower settle, shall be two cubits, and the breadth one cubit. --Ezek. xliii.
... We can do better than this. We don't have to settle for, how many months, 43 months ...
... We don't have to settle for unemployment at a chronically high level. We don't have ...