sertlikle

listen to the pronunciation of sertlikle
التركية - الإنجليزية
scathing
harshly or bitterly critical
Present participle of scathe
harmful or painful; acerbic
{s} injurious, causing damage; severe, harsh
If you say that someone is being scathing about something, you mean that they are being very critical of it. His report was scathing about Loyalist and Republican terror groups. a scathing remark criticizes someone or something very severely scathing attack/remark/comment etc (scathe (12-20 centuries), from skatha)
marked by harshly abusive criticism; "his scathing remarks about silly lady novelists"; "her vituperative railing
sert
harsh

In this harsh, petty world where money does the talking, his way of life is like a breath of fresh air. - Paranın konuştuğu bu sert, küçük dünyada, onun hayat tarzı derin bir nefes taze hava gibi.

She's a harsh critic. - O sert bir eleştirmen.

sert
rigid

He is rigid in his views. - O, görüşlerinde serttir.

There's a very rigid hierarchy in the Civil Service. - Sivil Hizmette çok sert bir hiyerarşi var.

sert
{s} hard

Diamond is essentially hard. - Elmas doğal olarak serttir.

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

sert
firm
sert
{s} stiff

My shoulders feel stiff. - Benim omuzlarım sert.

I walked till my legs got stiff. - Bacaklarım sertleşinceye kadar yürüdüm.

sert
{s} rough

So, players were often seriously injured and sometimes even killed in these rough games. - Bu sert oyunlarda oyuncular sıklıkla ciddi olarak yaralanır ve hatta bazen ölürdü.

Tom likes to play rough. - Tom sert oynamayı seviyor.

sert
stern

Silvia had a stern father who never praised her. - Silvia'nın onu övmeyen sert bir babası vardı.

Her stern look told the boys that they were in trouble. - Onun sert görünüşü çocuklara başlarının belada olduğunu söylüyordu.

sert
{s} solid

When water freezes and becomes solid, we call it ice. - Su donduğunda ve sertleştiğinde, biz buna buz deriz.

sert
(Hukuk) severe

Jack is very severe with his children. - Jack çocuklarına çok serttir.

He was severe with his children. - O, çocuklarına karşı sertti.

sert
{s} bad

I have a bad stiff neck. - Benim kötü bir sert ensem var.

sert
hardcore
sert
{s} strong

Tom's drink is stronger than yours or mine. - Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert.

A strong wind was blowing. - Sert bir rüzgar esiyordu.

sert
{s} brutal

No one can work under such brutal conditions. - Böyle sert koşullar altında hiç kimse çalışamaz.

The uprising was brutally suppressed. - İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.

sert
(İnşaat) aggressive
sert
{s} austere
sert
tough

It's no use playing tough. - Sert oynamanın bir faydası yok.

This steak is too tough. - Bu biftek çok serttir.

sert
bitter

Tom said that Mary wasn't bitter. - Tom, Mary'nin sert olmadığını söyledi.

We've had some bitter winters. - Bazı sert kışlar yaşadık.

sert
fierce

We are in a fierce competition with that company. - Şu şirketle sert bir yarış halindeyiz.

It is said that the Sentinelese are extremely fierce people. - Sentinel yerlilerinin oldukça sert insanlar olduğu söylenilmektedir.

sert
{s} violent

Men are sometimes violent. - Erkekler bazen serttir.

Dan was an extremely violent man. - Dan son derece sert bir adamdı.

sert
wild
sert
hard-bitten
sert
grum
sert
leather

This steak is as tough as shoe leather. - Bu biftek ayakkabı derisi kadar sert.

sert
indurate
sert
biting
sert
bristly
sert
(Dilbilim) fortis
sert
get-tough
sert
nonindulgent
sert
severly
sert
ironbound
sert
short
sert
furious
sert
acerb
sert
peppery
sert
inflexible

The rule is utterly inflexible. - Kural tamamen serttir.

sert
hard-line
sert
pointed
sert
stand-up
sert
self-sufficient
sert
uncompromising
sert
hard-set
sert
duro
sert
(Argo) ruff
sert
horny
sert
incisive
sert
acrimonious

Tom and Mary had an acrimonious divorce and custody battle for their children. - Tom ve Mary'nin çocukları için sert bir boşanma ve velayet savaşı vardı.

Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split. - Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.

sert
hot-headed
sert
lenten
sert
(Konuşma Dili) hard-featured
sert
pronounced
sert
unpermissive
sert
(Dilbilim) aspirated
sert
(Jeoloji) competent
sert
hard-and-fast
sert
hardcase
sert
fiery
sert
cast-iron
sert
hard-hitting
sert
ill-natured
sert
(Argo) tuff
sert
abrupt
sert
unsparing
sert
impetuous
sert
turbulent
sert
scabrous
sert
driving
sert
obdurate
sert
trenchant
sert
sharp-set
sert
piercing

It was piercingly cold outside. - Dışarıda çok sert bir soğuk vardı.

sert
{s} keen
sert
coriaceous
sert
uncharitable
sert
repressive
sert
starchy
sert
unkind
sert
ferocious
sert
adamant
sert
stony
sert
unyielding
sert
curt
sert
spanking
sert
gruff
sert
scathing
sert
heady
sert
fresh

In this harsh, petty world where money does the talking, his way of life is like a breath of fresh air. - Paranın konuştuğu bu sert, küçük dünyada, onun hayat tarzı derin bir nefes taze hava gibi.

sert
smart
sert
grim

In this line of work, if you make a grim face the customers won't come. - Bu iş sırasında, sert surat yaparsan, müşteriler gelmez.

sert
steely
sert
rude
sert
rigorous
sert
acrid
sert
dour
sert
vitriolic
sert
boisterous
sert
intemperate
sert
hirsute
sert
dys-
sert
leathery
sert
strict

She was very strict with her children. - O çocuklarına karşı çok sertti.

Our teacher is strict, and yet, he is kind. - Öğretmenimiz serttir ve henüz o kibardır.

sert
a stiff
sert
a fierce
sert
harsher

The prouder the individual, the harsher the punishment. - Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.

sert
harder

The wind blew even harder when we reached the top of the hill. - Biz tepenin zirvesine vardığımızda rüzgar daha da sert esti.

The sky grew darker and darker, and the wind blew harder and harder. - Gökyüzü gittikçe karardı ve rüzgar gittikçe daha sert esti.

Sert
(Tıp) indurated
sert
hard; tough
sert
get tough
sert
exact
sert
(içki) short
sert
(şarap) round
sert
strong, potent; sharp, pungent; (something) which has a rough taste
sert
bossy

I think Tom is bossy. - Tom'un sert olduğunu düşünüyorum.

sert
harsh, unpleasant (sound)
sert
astringent
sert
forbidding
sert
cast iron
sert
(hava) brisk
sert
sharp

Don't be so sharp with the children. - Çocuklara karşı çok sert olma.

sert
caustic

That's a redundant, caustic question. - O gereksiz, sert bir soru.

His answers were caustic. - Onun cevapları sertti.

sert
exacting
sert
crusty
sert
flinty
sert
cutting
sert
sharply drawn; hard, harsh, stark (line)
sert
drastic

Tom's life changed drastically. - Tom'un hayatı sert bir biçimde değişti.

The situation calls for drastic measures. - Durum sert önlemler gerektiriyor.

sert
granite
sert
harsh, severe, rough
sert
(fikir vb.) unshaded
sert
hard line
sert
hard, rigid; stiff, firm; severe; harsh; strict, stern, drastic; violent; cutting, biting, hurtful, scathing, sharp; gruff, stiff, surly, brusque, forbidding, unkind; abrupt, curt; (içki) strong, stiff, heady; (sigara, vb.) strong; (tat, koku) acrid, pung
sert
hard and fast

The company has hard and fast rules against lateness. - Bu iş yerinde, geç kalanlar için sert ve hızlı kurallar var.

sert
sharpset
sert
{s} vehement
sert
ungenerous
sert
hard hitting
sert
scleroid
sert
heavy handed
sert
hard bitten
sert
{s} ironclad
sert
{s} surly
sert
{s} starched
sert
hard set
sert
fricative
sert
{s} unrelenting
sert
{s} heavy
sert
{s} sclerous
sert
{s} gusty
sert
dys
sert
{s} spiky
sert
{s} tart

Tartar is a form of hardened dental plaque. - Tartar sertleşmiş diş plağının bir şeklidir.

sert
{s} nappy
sert
{s} stringent
sert
hardline
sert
shortspoken
sert
{s} ungentle
sert
hardening

After hardening, you can use your new vase to hold flowers. - Sertleştikten sonra, çiçeklerini muhafaza etmen için yeni vazonu kullanabilirsin.

sert
{s} stark
sert
castiron
sert
{s} unbending
sert
sharp set
sert
hardhitting
sert
{s} inclement
sert
{s} incompressible
sert
{s} granitic
sert
{s} pungent
sert
crabbed
sert
{s} dry

What would you like to drink? A dry martini. - Ne içmek isterdiniz? Sert bir martini.

sert
ill natured
sert
sclero
sert
{s} inelastic
sert
{s} Spartan
sert
{s} sound

I hope my last mail didn't sound too harsh. - Benim son postanın çok sert görünmediğini umuyorum.

sert
{s} hot
sert
short spoken
sert
{s} shrewd
sert
brusk
sert
{s} iron

Iron is harder than gold. - Demir altından daha serttir.

sert
disagreeable
التركية - التركية

تعريف sertlikle في التركية التركية القاموس.

SERT
(Osmanlı Dönemi) Aşağı getirmek
SERT
(Osmanlı Dönemi) Yutmak.SERT $ : Çiriş mâaunu
Sert
dik
Sert
(Osmanlı Dönemi) ÇETİN
sert
Sarsıcı niteliği olan, çarpıcı, keskin, hafif karşıtı
sert
Gönül kırıcı, katı, ters: "... sarardı, dudakları titredi, ama adam sert bir davranışla kadehi kadının eline tutuşturdu."- H. E. Adıvar
sert
Kolay dayanılmayan, zor katlanılan, etkili, yumuşak karşıtı
sert
Esnekliği az olan, kolayca eğilip bükülmeyen: "Tabakanın sert yaylı kapağını tak diye kapatıyor."- T. Buğra
sert
Titizlikle uygulanan, sıkı
sert
Güçlü kuvvetli
sert
Esnekliği az olan, kolayca eğilip bükülmeyen
sert
Güçlü kuvvetli: "Kapıyı kapadı, döndü, sert adımlarla ilerledi."- M. Ş. Esendal
sert
Çizilmesi, kırılması, kesilmesi veya çiğnenmesi güç olan, pek, katı, yumuşak karşıtı
sert
örümcek
sert
Hırçın, öfkeli, hiddetli: "Zaten Atatürk'ün ne vakit öfkesine kapılarak herhangi bir kimseye karşı herhangi bir sert harekette bulunduğunu kim hatırlar?"- Y. K. Karaosmanoğlu
sert
Bağışlaması, hoşgörüsü olmayan
sert
Gönül kırıcı, katı, ters
sert
Bağışlaması, hoşgörüsü olmayan: "Birçokları beni dik ve sert olduğum için belki sevmiyorlardı."- M. Ş. Esendal
sert
Hırçın, öfkeli, hiddetli
sertlikle
المفضلات