Mary, Tom'un davranış ve iş alışkanlıklarındaki belirgin değişimi farketmişti.
- Mary had noted a distinct change in Tom's behavior and work habits.
Onun nasıl ilerleyeceği konusunda hiçbir belirgin fikri yok.
- He has no distinct idea of how to proceed.
Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.
- Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases.
Onun farklı bir İngilizce aksanı var.
- She has a distinct English accent.
Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.
- Height is a distinct advantage in basketball.
Bu ayrı bir olasılık.
- That's a distinct possibility.
O yapacak önemli bir ayrım.
- That's an important distinction to make.