تعريف separate في الإنجليزية التركية القاموس.
- ayırmak
Telleri ayırmak zorunda kalacağız.
- We'll have to separate the wires.
Manş denizi İngiltere'yi ve Fransa'yı ayırmaktadır.
- The English Channel separates England and France.
- ayrı
Biz ayrı hesaplar istiyoruz.
- We'd like separate checks.
Tom bana ebeveynlerimin ayrılmadan önce ne kadar süredir evli olduklarını sordu.
- Tom asked me how long my parents had been married before they separated.
- {f} ayırt etmek
- {f} ayrıştırmak
- {f} ayrışmak
- {f} ayrı yaşamak
- ayrılma
Kırk yıllık evliliklerinin ardından ayrılmak istiyorlar.
- They want to separate after 40 years of marriage.
Ailesinden ayrılmayı sevmiyordu.
- He didn't like being separated from his family.
- {f} kaymağını almak
- (Kanun) bölünmüş
- ayrı tutmak
- (Kanun) mahfuz
- aralamak
- {f} ayır
Guangdong'u Guangxi'den ne ayırıyor?
- What separates Guangdong from Guangxi?
Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.
- Our teacher separated us into two groups.
- (karı koca) ayrı yaşamak
- ayrılmış
Sami ve Leyla çoktan ayrılmıştı.
- Sami and Layla had already separated.
Şehir zengin ve yoksul olarak ayrılmış.
- The city is separated into rich and poor.
- (from ile) -den uzak
- ayrılmak
Karısından ayrılmak istiyor.
- He wants to separate from his wife.
Kırk yıllık evliliklerinin ardından ayrılmak istiyorlar.
- They want to separate after 40 years of marriage.
- {f} kopmak
- bölmek
- farklı
Yalnızlık ile izole edilmeyi birbirine karıştırmamak gerek. Bunlar iki farklı şey.
- We shouldn't confuse solitude with isolation. They are two separate things.
Onlar farklı odalardalar.
- They're in separate rooms.
- ayırma işareti
- {f} dağılmak
- ayırma
Doğru ile yanlışı ayırmak her zaman kolay değildir.
- It is not always easy to separate right from wrong.
Karakoram Çin'i Pakistan'dan ayırmaktadır.
- The Karakoram separates China from Pakistan.
- (Askeri) AYIRMAK, BÖLMEK: Bir şeyi başka bir şeyden ayırmak
- {s} tek başına olan
- tefrik olunmak
- separately ayrı ayr
- {s} ayrık
- ayrı bir cisim teşkil etmek
- {f} çıkmak
- be separated ayrı yaşamak
- aradaki bağlantıyı kesmek
- {s} ferdi
- müstakil
- tecrit etmek
- bireysel
Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
- The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
- separately
- ayrı ayrı
Onların her biri ayrı ayrı ödedi.
- They each paid separately.
Onlar ayrı ayrı ödediler.
- They paid separately.
- separate estate
- (Politika, Siyaset) mal ayrılığı
- separate into factions
- hizipleşmek
- separate into grains
- tanelemek
- separate into
- ayır
- separate into fractions
- küçük parçalara ayır
- separate the wheat
- sapı samandan ayırmak
- separate (a metal) from an ore
- (Metal) bir cevher ayrı
- separate entity
- ayrı bir varlık
- separate excitation
- dış uyarım
- separate from
- ayrı
Karısından ayrılmak istiyor.
- He wants to separate from his wife.
Bu şişeyi tüm diğerlerinden ayrı tutuyorum.
- I keep this bottle separate from all the others.
- separate into constituents by soaking
- bileşenlerin içine ıslatmadan ayrı
- separate issue
- ayrı bir konu
- separate out
- Filtrelemek, filtreden geçirmek
- separate ways
- yolu ayrılmak
- separate#into fractions
- küçük parçalara ayır
- separate battalion
- (Askeri) bağımsız tabur
- separate battalion
- (Askeri) BAĞIMSIZ TABUR: Alayın bir kısmını teşkil etmeyen ve sahrada müstakil bir birlik olarak faaliyette bulunan tabur. Bu tabur; hem idari hem taktik bir birliktir
- separate battery
- (Askeri) BAĞIMSIZ BATARYA: Bir taburun bir kısmını teşkil etmeyen ve sahrada müstakil bir birlik olarak faaliyette bulunan batarya
- separate battery
- (Askeri) bağımsız batarya
- separate column
- (Ticaret) ayrı sütun
- separate company
- (Askeri) BAĞIMSIZ BÖLÜK: Bir taburun bir kısmını teşkil etmeyen ve sahrada müstakil bir birlik olarak faaliyette bulunan bölük
- separate company
- (Askeri) bağımsız bölük
- separate corporate existence
- (Ticaret) ayrı tüzel varlık
- separate excitation
- dıştan ikazlı
- separate exciter
- dıştan uyaran
- separate fields at
- (Bilgisayar) alan ayırıcı
- separate footing
- münferit sömel
- separate from his wife
- karısından ayrılmak
- separate into factors
- (Matematik) çarpanlarına ayırmak
- separate into segments
- dilimlemek
- separate loading round
- (Askeri) terkipsiz cephane atımı
- separate loading round
- (Askeri) keseli cephane atımı
- separate loading round
- (Askeri) KESELİ ATIM: Terkipsiz keseli cephane atımı. Bak. "separate loading ammunition"
- separate maintenance
- (Kanun) boşanma nafakası
- separate maintenance
- (Kanun) ayrılık nafakası
- separate operating agency; special operations aviation; speed of advance; status
- (Askeri) müstakil işletmeler dairesi; özel harekat havacılığı; ilerleme hızı; taarruz durumu; sürekli kıyı harekatı
- separate page
- (Bilgisayar) ayrı sayfa
- separate poperty
- ayrılık mülkiyeti
- separate regiment
- (Askeri) BAĞIMSIZ ALAY: Bir tümen veya tugayın bir parçasını teşkil etmeyen ve sahrada müstakil bir birlik olarak faaliyette bulunan alay
- separate regiment
- (Askeri) bağımsız alay
- separate sewerage
- ayrık kanalizasyon sistemi
- separate sewerage
- ayrık sistem kanalizasyon
- separate shipments
- (Askeri) BÖLÜNMÜŞ SEVKİYAT: Birlik ağırlıkları dışındaki teçhizat ve ikmal maddelerinin, tek gönderme belgesi ile, münferit olarak sevki. Birliğin kontrolü altında hareket eden birlik ağırlıkları sevkiyatı, bölünmüş bir sevkiyat değildir. Bir depodan, birlik teçhizatı ile ilgili olarak yapılan noksan malzeme sevkiyatı bölünmüş sevkıyattır. Bölünmüş sevkiyat, nakliyat grupları (assemblage) halindekiler hariç, bir ulaştırma birimine eşittir
- separate shipments
- (Askeri) bölünmüş sevkiyat
- separate spillway
- ayrı dolusavak
- separate technical unit
- ayrı teknik ünite
- separate text at
- metin ayırıcı
- separate text with
- (Bilgisayar) metin ayırıcı
- separate#into
- ayir
- separated
- {s} ayrık
- consider something separate
- ayrı tutmak
- divided into separate articles
- madde madde
- quite separate
- apayrı
- separated
- ayrılmak
Britanya kanalla kıtadan ayrılmaktadır.
- Britain is separated from the Continent by the Channel.
Biz ayrılmak istemiyoruz.
- We don't want to be separated.
- separately
- münferit olarak
- separately
- bağımsız olarak
- separated
- {f} ayır
Tom. Almanca cümlelerde Mary'yi sık sık bir virgülle ayırdığı için üzgün.
- Tom is sad, as in German sentences he is often separated from Mary by a comma.
Tom eşyaları üç kümeye ayırdı.
- Tom separated the items into three piles.
- separately
- başka başka
- separately
- ayrı olarak
Sorun ondan ayrı olarak tartışılmalı.
- This question must be discussed separately from that one.
Bunu ayrı olarak sarar mısınız, lütfen?
- Could you wrap this separately, please?
- separately
- bağlantısız olarak
- separateness
- ayrılık
- separateness
- tek başına oluş
- separating
- {i} ayıran
İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
- English is one language separating two nations.
- separating
- {f} ayır
İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
- English is one language separating two nations.
Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?
- Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't?
- distinguish or separate
- ayırt veya ayrı
- go separate ways
- Ayrı yollara gitmek
- hold separate
- Ayrı tutmak
- isolate or separate
- izole veya ayrı
- number of separate poems
- ayrı şiir sayısı
- separated
- ayrılmış
- separately
- ayriyeten
- separating
- ayırarak
- to separate good and bad
- iyi ile kötüyü ayırt etmek
- identification of separate shipments
- (Askeri) PARÇA SEVKİYATIN TANITILMASI: Deniaşırı sevkiyat için yapılan istekleri numaralandırmak, markalamayı standart hale getirmek ve sevkiyatı ilgili dökümanlara uygun olarak yapmak için tatbik edilen usul
- separated
- (sıfat) ayrık
- separately
- tek başına
- separateness
- ferdiyet
- under separate cover
- ayrı bir zarfta