Ben bir anlamda asabiyim.
- I am nervous in a sense.
Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.
- You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so.
Fadıl'ın anlamsız zulmü bitmedi.
- Fadil's senseless cruelty wasn't over.
Bu, anlamsız şiddetti.
- This was senseless violence.
Bir köpek keskin bir koku alma duyusuna sahiptir.
- A dog has a sharp sense of smell.
Ben iyi bir yön duyusuna sahibim, bu yüzden kaybolmam.
- I have a good sense of direction, so I don't get lost.
Köpekbalıkları kanı algılayabilir.
- Sharks can sense blood.
Onun keskin bir iş algısı var.
- She has a keen business sense.
Ne olduğunu hissettim.
- I sensed what was happening.
Bir şeyin yanlış olduğunu hissediyorum.
- I sense that something is wrong.
Bir köpeğin koku alma duygusu, bir insanınkinden çok daha keskindir.
- A dog's sense of smell is much keener than a human's.
O güçlü bir gözlem duygusuna sahiptir.
- He has an acute sense of observation.
Eğitim yaptığın okulda yazı yazmanın yanı sıra sağduyuyu öğretmediler mi?
- Didn't they teach you common sense as well as typing at the school where you studied?
Tom Mary'nin sağduyudan yoksun olduğunu düşünüyor.
- Tom thinks Mary lacks common sense.
Bu cümle saçma ama hatasız.
- The sentence is senseless, but correct.
Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.
- Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
Bu kadar sıkı çalışmanın manası ne?
- What's the sense of working so hard?
Bir vazife şuuru hissediyorum.
- I feel a sense of duty.
Heykeltraş işin gökyüzüne açılan bir pencereyi temsil ettiğini söyledi, ama bana mantıksız eğri böğrü bir metal parçası gibi göründü.
- The sculptor said the work represented a window to the sky, but to me it looked like a senseless twisted piece of metal.
Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.
- Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
Gerçekten onun ne kastettiğini anlamak için yeterli aklı vardı.
- She had enough sense to understand what he really meant.
O anda gerçeklik duyumu yitirdim.
- I lost my sense of reality at that moment.
İyi bir koku alma duyum var.
- I have a good sense of smell.
Ne yazık ki onun espri anlayışı yok.
- It is a pity that he has no sense of humor.
Onun bir mizah anlayışı vardır.
- He has a sense of humor.
Sami bir şeyin çok yanlış olduğunu sezdi.
- Sami sensed that something was very wrong.
Tom bir şeyin çok yanlış olduğunu sezmişti.
- Tom sensed that something was very wrong.
Ben iyi bir yön duyusuna sahibim, bu yüzden kaybolmam.
- I have a good sense of direction, so I don't get lost.
Onun yön duygusu yoktur.
- He has no sense of direction.
Espriden anlamayan insan, çiçeksiz çayır gibidir.
- People with no sense of humor are like meadows with no flowers.
Ben ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
- I was trying to make sense of what had happened.
Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.
- Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
- It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
İşsizlik hakkında bir şey yapılması gerektiğine dair genel bir kanı vardır.
- There's a general sense that something should be done about unemployment.
Köpekbalıkları kanı algılayabilir.
- Sharks can sense blood.
İyi niyetinden şüpheliyim.
- I doubt your good sense.
Tom'un yağmurdan dolayı içeri gelmeye niyeti yoktu.
- Tom didn't have the sense to come in out of the rain.
She immediately sensed her disdain.
a sense of security.
The blow to his head rendered him senseless, he didn't awaken until he was in the ambulance.
He took senseless risks, not even aware of the danger he was in.