تعريف selling في الإنجليزية التركية القاموس.
- satış
O sadece kitapların satışıyla ilgileniyor.
- She's only interested in selling books.
O Deal'in içinde ve çevresinde ev alışı ve satışı düzenlemektedir.
- She arranges the buying and selling of houses in and around Deal.
- satı
Ben yeni bir araba satıyorum.
- I am selling a new car.
O, onu olduğu gibi satıyor.
- He is selling it just as it is.
- {f} sat
Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.
- The poor girl made a living by selling flowers.
O süt satarak çok para yaptı.
- He made a great deal of money selling milk.
- satarak
O, tablolarını satarak geçimini sağlıyor.
- She earns a living by selling her paintings.
Sanırım o, balık satarak para kazanır.
- I think he makes money by selling fish.
- {i} satış yöntemi
- (sıfat) satış
- {i} satıcılık
- (Ticaret) satmak
İnsanların kişisel bilgilerini almak ve satmak önemli bir sorun oluyor.
- The buying and selling of peoples' personal information is becoming a big issue.
Bill'in işi otomobil satmaktır.
- Bill's work is selling cars.
- sell
- satmak
Her yıl, örgüt Frizyen dilinde yazılmış kitapları satmak için kapıdan kapıya giden gönüllülerle ilgili çok sayıda toplantı organize eder.
- Every year, the organisation organises a number of meetings of volunteers who go door-to-door to sell Frisian books.
Biz binayı satmak zorunda kaldık çünkü onu zararda işlettik.
- We had to sell the building because for years we operated it in the red.
- selling alcoholic drinks
- içkili
- selling short
- (Ticaret) açıktan satış
- selling space
- (Ticaret) satış alanı
- selling agent
- satış acentesi
- selling area
- satış yeri
- selling commission
- satış komisyonu
- selling costs
- satış maliyetleri
- selling order
- satış emri
- selling price
- satış fiyatı
- selling rate
- satış kuru
- selling space
- satış yeri
- selling bear
- ayı satış
- selling off
- kapalı satış
- selling at discount
- (Ticaret) ıskontolu satış
- selling at premium
- (Ticaret) primli satış
- selling by post
- (Ticaret) yazışmayla yapılan satış
- selling by post
- (Ticaret) muhaberatla yapılan satış
- selling cost
- (Ticaret) satış masrafı
- selling dry goods and notions
- manifaturacılık
- selling expense
- (Ticaret) satış gideri
- selling goods
- (Ticaret) ürün satma
- selling group
- (Ticaret) kredi sendikasyonu
- selling group
- (Ticaret) satıcı grubu
- selling group
- (Ticaret) satış grubu
- selling licence
- (Ticaret) satış lisansı
- selling off
- (Ticaret) tasfiye satışı
- selling office
- (Ticaret) satış tezgahı
- selling rate of exchange
- (Ticaret) döviz satış kuru
- selling syndicate
- (Ticaret) satış konsorsiyumu
- selling tasks
- (Ticaret) satış görevleri
- sell
- satış yapmak
- buying and selling
- alım satım
- cross selling
- (Ticaret) çapraz satış
- door to door selling
- evlere gidilerek yapılan satış türü
- personal selling
- (Ticaret) kişisel satış
- sell
- vermek
- sell
- satış gerçekleştirmek
- sell
- elinden çıkarmak
- unique selling point
- benzersiz satış noktası
- direct selling
- doğrudan satış
- direct selling
- aracısız satış
- distress selling
- ihtiyaçtan satma
- installment selling
- taksitli satış
- sell
- sat
O, eczanede ilaç satıyor.
- She sells medicine in the pharmacy.
Satıcı bir araba satmak istiyor.
- The dealer wants to sell a car.
- sell
- oyun
O oyuncak çok satılıyor.
- That toy is selling like hot cakes.
Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
- The toy seller was very friendly.
- sell
- dalavere
- sell
- alıcı bulmak
- sell
- inandırmak
- sell
- yutturmak
- sell
- kabul ettirmek
- sell
- benimsetmek
- sell
- kandırmak
- sell
- üçkâğıt
- sell
- ikna etmek
Sahibi evini satmak için ikna etmek zor olacak.
- It will be hard to convince the owner to sell his house.
Tom'u evini satmak için ikna etmek zor olacak.
- It'll be hard to convince Tom to sell his house.
- sell
- {i} satış yöntemi
- best selling
- En çok satan
- best-selling author
- en çok satan yazar
- direct-selling
- Doğrudan satış
- expenses of selling
- satış masrafları
- fast-selling
- hızlı satış
- foreign exchange selling account
- efektif alım satım hesabı
- hot selling
- peynir-ekmek gibi satılan
- inertia selling
- Ssatılacak malın bir kimseye talebi ya da siparişi olmaksızın postayla gönderildiği yasadışı bir pazarlama ya da satış yöntemi
- mass-selling
- kitle-satış
- mass-selling
- çok satan
- personal selling
- telefon, ziyaret gibi yollarla doğrudan kişisel temas kurarak yapılan satış
- personal selling plan
- Kişisel temasla ya da telefonla yapılan satış ile ilgili ziyaret planı
- relationship selling
- (Pazarlama) Uzun süreli işbirliği ve ilişkiye yönelik satış
- retail selling
- perakendecilik
- sell
- satma
- short selling
- (Finans) Borsa oyuncusunun sahip olmadığı ama değerinin düşeceğini tahmin ettiği hisse senedi veya dövizi ödünç alarak satması, yoktan satış
- short-selling
- açığa satış
- value added selling
- değeri satış listesine ekledi
- well-selling
- çok satan
- adaptive selling
- (Ticaret) uyarlanmış satış
- best selling
- satış rekorları kıran
- buying and selling
- alışveriş
- creative selling
- (Ticaret) yaratıcı satıcılık
- direct selling
- direkt satış
- distance selling
- (Ticaret) uzaktan satış
- fruit selling
- meyvecilik
- sack selling
- çuvalcılık
- sell
- {f} kabul ettirmek: He
- sell
- {f} aldatmak
- sell
- sell like wildfire çok satılmak
- sell
- {f} kazıklamak
- sell
- sell off her şeyi
- sell
- kapışılmak
- sell
- {f} sattırmak
- sell
- {f} ele vermek
- sell
- {f} satılmak
- sell
- dili beğendirmek
- sell
- satışıyle meşgul olmak
- sell
- {f} (sold)
- sell
- satışım artırmak
- sell
- {f} satışta rağbet görmek
- sell
- {i} dolap
- sell
- {i} hile
- sell
- {i} satış
Onlar sadece kitap satışıyla ilgileniyordu.
- They were only interested in selling books.
18 yaşından küçüklere alkollü içki ve sigara satışı yapmıyoruz.
- We do not sell alcoholic drinks or cigarettes to people under the age of eighteen.
- sell
- {i} hayal kırıklığı
- sell
- {f} beğendirmek; beğenilmek: sell oneself kendini beğendirmek
- sell
- aldatma
- sell
- {f} beğenilmek
- spice selling business
- baharatçılık
- suggestive selling
- önermeli satış
- systems selling
- (Ticaret) sistem satışları
- team selling
- (Ticaret) ekip ile satış
- unique selling proposition
- (Ticaret) satış özel armağanı