When the visitor entered the room, we stood to greet him.
- Ziyaretçi sınıfa girdiğinde onu selamlamak için ayağa kalktık.
He rose to his feet to greet me.
- O beni selamlamak için ayağa kalktı.
They got up to greet Tom.
- Tom'u selamlamak için ayağa kalktılar.
I want to greet him, too.
- Ben de onu selamlamak istiyorum.
He knows how to greet people in all languages.
- Her dilde insanları selamlamayı bilir.
When the visitor entered the room, we stood to greet him.
- Ziyaretçi sınıfa girdiğinde onu selamlamak için ayağa kalktık.
The people hailed the victory.
- İnsanlar zaferi selamladılar.
I don't salute their flag.
- Ben onların bayraklarını selamlamıyorum.
The president saluted the public.
- Devlet başkanı halkı selamladı.
We exchanged greetings.
- Birbirimizi selamladık.
Greetings are the basis of good manners.
- Selamlar, görgü kurallarının temelidir.
Jessie shook Joseph's hand and greeted him with affection.
- Jessie, Joseph'le tokalaştı ve sevgi ile onu selamladı.
He greeted me with a smile.
- O bir tebessümle beni selamladı.
Tom forgot to salute.
- Tom selamlamayı unuttu.
I don't salute your flag.
- Bayrağınızı selamlamam.
In Japan, it is proper to bow when you meet someone.
- Japonya'da biriyle karşılaştığında başla selamlamak uygundur.