Her şeyde güzellik vardır, ama herkes görmez. Hayatın güzelliklerini yakaladığınız bir gün olsun.
- In allem steckt Schönheit, jedoch können es nicht alle sehen. Möge es ein Tag werden, an dem ihr die Schönheiten des Lebens entdeckt.
Babamı görmek istiyorum.
- Ich möchte meinen Vater sehen.
Tom'u bir kez daha görmek isterdim.
- Ich würde Tom gerne noch einmal sehen.
Lütfen ayrıntılar için aşağıya bakınız.
- Please see below for details.
Daha fazla bilgi için www.example.com'a bakınız.
- See www.example.com for more information.
Tom'un kötü bir görüşü var.
- Tom has bad eyesight.
Ben normal görüşe sahibim.
- I have normal eyesight.
Tom, bitişik odadaki ebeveynlerinin ne konuştuğunu duyup duyamayacağını anlamak için kulağını duvara dayadı.
- Tom pressed his ear against the wall to see if he could hear what his parents were discussing in the next room.
Nasıl çalıştığını anlamak için ayrı şeyler almayı isterim.
- I like to take things apart to see what makes them tick.
O kötü görme duyusuna sahip.
- He has poor eyesight.
O iyi görme duyusuna sahip.
- He has good eyesight.
Tom görme yeteneği eskisi kadar iyi değil.
- Tom's eyesight isn't as good as it used to be.
Benim iyi görme yeteneğim var.
- I have good eyesight.
We don't see things as they are, but as we are.
- Wir sehen die Dinge nicht, wie sie sind, sondern wie wir sind.
It almost scared me not to see you online for a whole day.
- Es hat mir fast Angst gemacht, dich einen ganzen Tag nicht online zu sehen.
I have not spoken to our new neighbors; I simply know them by sight.
- Ich habe nicht mit unseren neuen Nachbarn gesprochen, ich kenne sie nur vom Sehen her.
I know him by sight, but I have never actually spoken to him.
- Ich kenne ihn vom Sehen, aber ich habe nie mit ihm gesprochen.