تعريف secur في الإنجليزية التركية القاموس.
- security
- güvenlik
Tom havaalanında bir güvenlik görevlisidir.
- Tom is a security guard at the airport.
Güvenlik görevlisi Tom'a bu alanda resim çekemeyeceğini söyledi.
- The security guard told Tom that he couldn't take pictures in this area.
- secure
- {f} güvenceye almak
Savunma avukatı onun beraatini güvenceye almak için Tom adına elinden geleni yaptı.
- The defence attorney did his best on behalf of Tom to secure his acquittal.
- security
- emniyet
Tom bize Birleşik Devletler hükûmetinin Rusya'nın emniyetini cidden tehdit eden bir silah bağdarlaması icra etmeye gayret ettiğini söyledi.
- Tom has told us that the US government is trying to implement a weapon program that could seriously threaten the security of Russia.
Günün sonunda, hedefler basittir: emniyet ve güvenlik.
- At the end of the day, the goals are simple: safety and security.
- secure
- {f} sağlamlaştırmak
- secure
- {f} sağlamak
- secure
- korumak
O, dolabını korumak için bir asma kilit kullanır.
- To secure his locker, he uses a padlock.
- secure
- {s} güvenilir
- secure
- {f} sağlama almak
Bir koltuğu sağlama almak için yapman gereken bütün şey sırada beklemektir.
- All you have to do to secure a seat is to wait in line.
- securities
- (Hukuk) menkul kıymetler
- secure
- güvenliğini sağlamak
- secure
- (Kanun) teminat altına almak
- secure
- emniyete almak
- secure
- güvence altına almak
- secure
- güvende
Fadıl kendini güvende hissetmiyordu.
- Fadil wasn't feeling secure.
İşim ne kadar güvende?
- How secure is my job?
- secure
- (Kanun) hapsetmek
- secure
- emniyetlemek
- secure
- (Askeri) BAĞLAMAK: Bir yere sıkıca tutturmak
- secure
- (Ticaret) endişesi olmayan
- secure
- sıkıca kapatmak
- secure
- garanti altına alma
- secure
- sımsıkı kapamak
- secure
- güven altına almak
- secure
- (Kanun) garanti etmek
- secure
- (Kanun) rehine koymak
- secure
- muhafaza etmek
- secure
- (Bilgisayar) güvenlik
- secure
- (Kanun) temin etmek
- secured
- (Ticaret) teminatlı
- secured
- (Bilgisayar) güvenli
Pencereler güvenli olmalı.
- The windows must be secured.
- securely
- güvenle
Emniyet kemerinizin güvenle bağlanmış olduğundan emin olun.
- Please make sure that your seat belt is securely fastened.
- securely
- hantal
- securely
- emniyetli bir şekilde
- securing
- güvene alma
- securing
- (Bilgisayar) korunuyor
- securing
- (Denizbilim) bağlama
- securities
- (Ticaret) tahvilat
- securities
- (Ticaret) senedat
- securities
- (Ticaret) değerli kağıtlar
- securities
- kıymet
- securities
- (Ticaret) emisyon
- security
- (Ticaret) taşınır değer
- security
- güvence akçesi
- security
- (Ticaret) esham
- security
- (Ticaret) tahvil
- security
- (Ticaret) sigorta poliçesi
- security
- kefillik
- security
- (Ticaret) hisse senedi
- security
- (Ticaret) bono
- security
- (Ticaret) menkul değerler
- security
- (Ticaret) kıymetli kağıt
- secure
- güvencede
- secure
- şüphesiz
- secure
- kuşkusuz
- secure
- sıkı sıkı kapalı
- secure
- güvenli
Bu onların işlerinin güvenli olmasından dolayıdır.
- This is because their jobs are secure.
Birçok kişi, altının en güvenli yatırım olduğunu hissediyor.
- Many people feel that gold is the most secure investment.
- secure
- {f} güven altına al
- secure
- emin
Güvenli ve emin hissediyorum.
- I feel safe and secure.
Emniyet kemerinizin güvenle bağlanmış olduğundan emin olun.
- Please make sure that your seat belt is securely fastened.
- secure
- ele geçirmek
- secure
- almak
Savunma avukatı onun beraatini güvenceye almak için Tom adına elinden geleni yaptı.
- The defence attorney did his best on behalf of Tom to secure his acquittal.
Bir koltuğu sağlama almak için yapman gereken bütün şey sırada beklemektir.
- All you have to do to secure a seat is to wait in line.
- secure
- emniyette
- secure
- garantili
- secure
- sıkı sıkı kapamak
- secure
- kesin
- secure
- elde etmek
- secured
- {f} bağla
- securely
- emniyetli
- securities
- tahviller
- security
- kefalet
- security
- güvence
- security
- teminat
- security
- koruma
- security
- emanet
- security
- rehin
- security
- kefil
- Securities
- Menkul Değerler
- Security
- (Finans) menkul kıymet
- secure
- {f} bağla
Tom ipi güvenli bir biçimde bağladı.
- Tom knotted the rope securely.
Emniyet kemerinizin güvenle bağlanmış olduğundan emin olun.
- Please make sure that your seat belt is securely fastened.
- secure
- sigortalamak
- secured
- emniyetli
- security
- güvenlikli
Dan maksimum güvenlikli bir tesiste ömür boyu hapis cezasını çekiyordu.
- Dan was serving a life sentence in a maximum security facility.
Leyla yüksek güvenlikli bir cezaevindeydi.
- Layla was in a high security prison.
- secure
- {f} iyice kapamak
- secure
- tehlikeden uzak
- secure
- {s} sağlam
Diğerlerine yardım etmeden önce kendi maskeni sağlamlaştır.
- Secure your own mask before helping others.
Bir koltuğu sağlama almak için yapman gereken bütün şey sırada beklemektir.
- All you have to do to secure a seat is to wait in line.
- secure
- muhafazalı
- secure
- {f} bağlamak
- secure
- {f} sağlama bağlamak
- secure
- sımsıkı secureness
- secure
- {f} güven altına al: adj.güvende
- secure
- securelyemniyetle
- secure
- {f} teminât vermek
- secure
- {f} bağla: adj.güvenli
- secure
- çengellemek
- secured
- {s} güvenceye alınmış
- secured
- {s} sigortalı
- secured
- {s} sağlam
- secured
- {f} bağla: adj.bağlanmış
- secured
- {f} güven altına al: adj.emniye
- secured
- {s} teminât depozitli
- secured
- {s} depozitli
- securely
- sımsıkı
- securely
- güvenle/emniyetle
- securely
- emniyetle
- securing
- (Nükleer Bilimler) sağlamlaştırma
- securities
- {i} senetler
- securities
- değer kâğıtları
- security
- tahviller
- security
- {i} depozito
Bir güvenlik depozitosuna ihtiyacın var mı?
- Do you require a security deposit?
- security
- {i} selamet
- security
- senetler
- security
- (Askeri) (NATO) EMNİYET: Belirli bilgilerin, malzemenin, personelin, faaliyetlerin ve tesislerin casusluk, sabotaj, yıkıcı faaliyet, terörizme ve yetkisiz beyanına karşı korunması. Bu terim, bu duruma ulaşmak için gerekli tedbirlere ve bu tedbirlerle sorumlu kuruluşlara tatbik edilir. Ayrıca bakınız: "counterintelligence, "physical security", "port security", "protective security", "security intelligence", "subversion"
- security
- (Askeri) EMNİYET, GÜVENLİK: 1. Bir askeri birlik, faaliyet veya tesis tarafından kendisine yöneltilebilecek tehlikelere karşı alınan önlemler. 2. Düşmanca faaliyet ve etkilerden korumak için bir bölgede koruyucu tedbirlerin sürdürülmesi ve tesisi. 3. Gizlilik dereceli malzemenin milli savunma yararına emniyet altında bulundurulan resmi bilgilere, yetkisiz kimselerin nüfuzunu engelleyen durum. Ayrıca bakınız: "national security". 4. Emniyet; İkmal maddelerinin ve ikmal tesislerinin, düşman taarruzuna, yangına, hırsızlığa ve sabotaja karşı korunması. 5. Muhabere emniyeti; Bak. "communication security", "electronic security", "physical security", ve "signal security". 6. Kefalet
- security
- {i} tic. menkul kıymet, taşınır değer
- security
- {i} ipotek
- security
- emniyet tedbirleri
- security
- Security Council Güvenlik Konseyi
- security
- {i} güvenlik önlemleri
- security
- {i} teminât
- security
- security risk devlet memuriyetinde veya milli güvenliği ilgilendiren bir
- security
- korkusuzluk