seçilemeyen

listen to the pronunciation of seçilemeyen
التركية - الإنجليزية
undistinguishable
Imperceptibe; indistinct
Indistinguishable
{s} not distinguishable
not capable of being distinguished or differentiated; "the two specimens are actually different from each other but the differences are almost indistinguishable"; "the twins were indistinguishable"; "a colorless person quite indistinguishable from the colorless mass of humanity"
seç
choose

You may choose what you like. - İstediğinizi seçebilirsiniz.

You may choose any of them. - Onlardan herhangi birini seçebilirsin.

seç
chose

Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives. - Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.

We chose Mary a good birthday present. - Mary'ye iyi bir doğum günü hediyesi seçtik.

seç
{f} chosen

He was chosen to be a member of the team. - O, takımın bir üyesi olarak seçildi.

I realized that what I had chosen didn't really interest me. - Seçtiğim şeyin beni ilgilendirmediğini anladım.

seç
{f} elect

In 1860, Lincoln was elected President of the United States. - 1860'ta Lincoln, ABD başkanlığına seçildi.

Yuri Andropov was elected Chairman of the Presidium of the Supreme Soviet on June 16, 1983. - Yuri Andropov 16 Haziran 1983 te Yüce Rusya'nın Başbakanlık Heyetinin başkanı seçilmişti.

seç
choosing

You should be careful in choosing friends. - Arkadaş seçerken dikkatli olmalısın.

I hope to find a job of my own choosing. - Kendi seçtiğim bir işi bulmayı umuyorum.

seç
{f} elected

In 1860, Lincoln was elected President of the United States. - 1860'ta Lincoln, ABD başkanlığına seçildi.

Yuri Andropov was elected Chairman of the Presidium of the Supreme Soviet on June 16, 1983. - Yuri Andropov 16 Haziran 1983 te Yüce Rusya'nın Başbakanlık Heyetinin başkanı seçilmişti.

seç
(Bilgisayar) choose columns
seç
(Bilgisayar) select from
seç
single out

I don't think it's fair to single out Tom. - Tom'u seçmenin adil olduğunu sanmıyorum.

seç
{f} selecting

Tom did a pretty good job of selecting music for the dance. - Tom, dans için müzik seçimi konusunda iyi bir iş çıkardı.

seç
select

The president shall be selected by majority vote. - Başkan çoğunluğun oyu ile seçilecek.

The old selection process for judges was very unfair. - Hakimler için eski seçim süreci çok haksızdı.

seç
pick on

Why don't you pick on someone your own size? - Neden boyuna göre birini seçmiyorsun?

Did you pick one yet? - Henüz birini seçtin mi?

seç
pick out

Pick out the shirt that you like best. - En çok sevdiğin gömleği seç.

Which book did you pick out to send to Anne? - Anne'ye göndermek için hangi kitabı seçtin?

seç
{f} selected

He selected a Christmas gift for her. - Onun için bir noel hediyesi seçti.

Those selected will have to face extensive medical and psychological tests. - Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.

seç
choose, select
seç
singleout
seçilemeyen
المفضلات