You are our advocate Tom.
- Sen bizim savunucumuzsun, Tom.
Sami is his daughter's biggest defender.
- Sami, kızının en büyük savunucusudur.
Thou shalt respect all weaknesses, and shalt constitute thyself the defender of them.
- Tüm zayıflıklara saygı göstermelisin ve kendini onların savunucusu tayin etmelisin.
Why are you so defensive?
- Neden bu kadar savunucusun?
Don't get defensive. I'm not blaming you.
- Savunucu olmayın. Sizi suçlamıyorum.
She advocated equal rights for women.
- Kadınlar için eşit hakları savundu.
He advocates reform in university education.
- Üniversite eğitiminde reformu savunuyor.
We are defending the same cause.
- Biz aynı nedeni savunuyoruz.
Tom was defending himself.
- Tom kendini savunuyordu.
The defenders checked the onslaught by the attackers.
- Savunucular saldırganlar tarafından yapılan saldırıyı kontrol etti.
Paris did her best to defend her liberties.
- Paris, özgürlüklerini savunmak için elinden geleni yaptı.
I will never forgive you because you did not stick up for me at the meeting.
- Beni toplantıda savunmadığın için seni asla affetmeyeceğim.