Some were unwilling to fight.
- Bazıları savaşmak için isteksiz.
Americans simply had no desire to fight.
- Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
Dan was an expert at psychological warfare.
- Dan bir psikolojik savaş uzmanıydı.
He returned home from Europe in 1941, when the war broke out.
- O, 1941'de, savaş patlak verdiğinde Avrupa'dan evine döndü.
Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II.
- Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.
He cheated death many times on the battlefield.
- Savaş alanında defalarca kefeni yırttı.
Battle's never proven peace.
- Savaş asla barışı kanıtlamamıştır.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
He was sent into combat.
- O, savaşa gönderildi.
I didn't know that Mr. Williams fought in the Vietnam War.
- Bay Williams'ın Vietnam Savaşı'nda savaştığını bilmiyordum.
The Union soldiers fought fiercely.
- Birlik askerleri şiddetle savaştı.
A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death.
- Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.
Bush doesn't want to make wars in order to control Central Asian oil.
- Bush Orta Asya petrolünü kontrol etmek için savaşmak istemiyor.
Bush doesn't want to make wars in order to control Central Asian oil.
- Bush Orta Asya petrolünü kontrol etmek için savaşmak istemiyor.
Eisenhower had campaigned to end the war.
- Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
This game has you battle against hordes of evil stoats.
- Bu oyun seni kötü gelincik sürülerine karşı savaştırır.
You have to fight against this other woman.
- Bu diğer kadına karşı savaşmak zorundasın.
Everybody must unite to fight against AIDS.
- Herkes AIDS'e karşı savaşmak için birleşmelidir.
Tom began to experience remorse for his actions during the war.
- Tom, savaş sırasındaki eylemleri için pişmanlık duymaya başladı.
The army was involved in a number of brilliant actions during the battle.
- Ordu savaş sırasında bir dizi görkemli eylemlerde yer aldı.
Tom and Mary struggled to make ends meet.
- Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.
There's no sign of a struggle.
- Bir savaş işareti yok.
The American Navy was ready to fight.
- Amerikan Donanması savaşmaya hazırdı.
Americans simply had no desire to fight.
- Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.
The First World War began as a regional conflict and become one of history's worst humanitarian catastrophes.
- Birinci Dünya Savaşı bölgesel bir çatışma olarak başlamış ve tarihin en kötü insanlık felaketlerinden biri olmuştur.
The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars.
- İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.
He died fighting in the Vietnam War.
- Vietnam savaşında savaşırken öldü.
They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
- Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.
After seven years of wartime captivity, Tom was a broken man.
- Yedi yıllık savaş esaretinden sonra Tom çökmüş bir adamdı.
Anarchy can happen during wartime.
- Savaş sırasında anarşi olabilir.