I didn't watch Star Wars episode 1.
- Yıldız Savaşlarının birinci bölümünü izlemedim.
Tom believes the day will come when there will be no more wars.
- Tom savaşların hiç olmayacağı günün geleceğine inanıyor.
No one of the Greeks was better in battles than Achilles.
- Yunanların hiçbiri savaşlarda Aşil'den daha iyi değildi.
The battle of the Somme was one of the bloodiest battles in human history.
- Somme savaşı insanlık tarihinde en kanlı savaşlarından biriydi.
Dan was an expert at psychological warfare.
- Dan bir psikolojik savaş uzmanıydı.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
- İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
War is a crime against humanity.
- Savaş, insanlık dışı bir suçtur.
Sometimes the Allies could not avoid battle.
- Müttefikler bazen savaştan kaçınamadı.
Battle's never proven peace.
- Savaş asla barışı kanıtlamamıştır.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
He was sent into combat.
- O, savaşa gönderildi.
Tom fought with all his might.
- Tom bütün gücüyle savaştı.
The Union soldiers fought fiercely.
- Birlik askerleri şiddetle savaştı.
Eisenhower had campaigned to end the war.
- Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
This game has you battle against hordes of evil stoats.
- Bu oyun seni kötü gelincik sürülerine karşı savaştırır.
The army was involved in a number of brilliant actions during the battle.
- Ordu savaş sırasında bir dizi görkemli eylemlerde yer aldı.
Tom began to experience remorse for his actions during the war.
- Tom, savaş sırasındaki eylemleri için pişmanlık duymaya başladı.
That fight seemed like a life-or-death struggle.
- Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu.
There's no sign of a struggle.
- Bir savaş işareti yok.
A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death.
- Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.
Americans simply had no desire to fight.
- Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.
The First World War began as a regional conflict and become one of history's worst humanitarian catastrophes.
- Birinci Dünya Savaşı bölgesel bir çatışma olarak başlamış ve tarihin en kötü insanlık felaketlerinden biri olmuştur.
The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars.
- İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.
There was fighting in the streets.
- Sokaklarda savaş vardı.
They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
- Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.
After seven years of wartime captivity, Tom was a broken man.
- Yedi yıllık savaş esaretinden sonra Tom çökmüş bir adamdı.
The wartime Congress had no money.
- Savaş Kongresi'nin hiç parası yoktu.