sallanmak

listen to the pronunciation of sallanmak
التركية - الإنجليزية
swing
shake
teeter
rock
wobble
hang around
reel
become loose
roll
wabble
get loose
dangle
tormenting
linger
stagger
swung
play
librate
dally
dilly-dally
to fool around, waste time
take a swing
be slung from
dawdle
lurch
to be rocked, be shaken
to be up in the air, be undecided
dodder
oscillate
hang about
waggle
to swing, to rock, to sway, to dangle, to wave, to wag, to waggle, to reel; to wobble; to linger, to dawdle
keep oneself close
to be waved or wagged
loiter
to be rickety, be shaky, be about to fall apart
wave
(tekne) toss
flap
quake
hang on
vibrate
hover
to be about to lose one's job, be about to get the sack
sway
dilly dally
to swing; to sway; to rock, totter, wobble
hang down
(gemi) bear away
flirt
(for a tooth) to be loose
waver
to be rocked, swung, swayed, or shaken
bob
toss
dillydally
wag
flow
flutter
sarkaç gibi sallanmak
oscillate
sallanma
{i} swing

My daughter loves to swing. - Kızım sallanmayı sever.

sallanmak (sarkaç gibi)
swing
sarkaç gibi sallanmak
pendulate
salla
shook

Tom shook his head to say no. - Tom hayır demek için kafasını salladı.

The buildings shook in the earthquake. - Depremde binalar sallandı.

sallanma
wobble
aşağı yukarı sallanmak
bob
salla
{f} shake

I felt the floor shake. - Yerin sallandığını hissettim.

We felt the house shake. - Evin sallandığını hissettik.

salla
forget about it
sallanma
{i} sway
sallanma
wobbling
sallanma
(Otomotiv) bouncing
sallanma
lurching
sık sık sallanmak
bob
salla
{f} shaken
salla
{f} rock

I rocked the baby on my knee. - Bebeği dizimde salladım.

I rocked the baby in my arms. - Bebeği kollarımda salladım.

salla
{f} wag

Cookie wagged his tail and barked. - Cookie kuyruğunu salladı ve havladı.

The dog wagged its tail. - Köpek kuyruğunu salladı.

salla
{f} waggle

Tom waggled his finger at Mary. - Tom Mary'ye parmağını salladı.

salla
{f} rocked

Tom rocked back and forth in his chair. - Tom sandalyesinde ileri geri sallandı.

I rocked the baby on my knee. - Bebeği dizimde salladım.

salla
{f} shaking

The house started shaking. - Ev sallanmaya başladı.

Tom Skeleton was shaking and trembling in every limb. - Tom Skeleton'un her organı sallanıyordu ve titriyordu.

salla
brandish

She shouted and threatened a policeman by brandishing a knife. - O, polise bağırdı ve bir bıçak sallayarak tehdit etti.

Tom brandished a shotgun on Mary. - Tom, Mary'nin üzerine bir av tüfeği salladı.

sallanma
wag
sallanma
waggle
sallanma
wabble
sallanma
{i} swaying
sallanma
shake

Our house started to shake. - Evimiz sallanmaya başladı.

sallanma
toss
sallanma
make it snappy
hafifçe sallanmak
jiggle
hafifçe sallanmak
wigwag
salla
jounce
salla
wigwag
salla
dandle
sallanma
wriggle
sallanma
lurch
sallanma
shaking

The house started shaking. - Ev sallanmaya başladı.

sallanma
rocking
sallanma
vacillation
sallanma
wagging
sallanma
hurry up!
sallanma
taking
sallanma
oscillation
sallanma
jolt
sallanma
look snappy
sallanma
look alive!
sallanma
swinging
sallanma
rock
sallanma
look alive
sallanma
waver
yelkenleri sallanmak
jibe
yelkenleri sallanmak
gybe
التركية - التركية
Vaktini boş ve yararsız işlerle uğraşarak geçirmek, oyalanmak, savsaklanmak
Makamından veya bulunduğu durumdan uzaklaşmak, yerini bir başkasına bırakmak tehlikesiyle karşılaşmak
Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak
Bir şey belli noktasından bir yere bağlı kalmak şartıyla, o noktanın iki tarafına aynı doğrultuda ve sürekli olarak gidip gelmek
Güçlü bir biçimde sarsılmak, titremek
Güçlü bir biçimde sarsılmak, titremek: "Yere çivilenmiş koca masayı sarsarken oda bir salıncak gibi sallanıyor."- S. F. Abasıyanık
Belli noktasından bir yere bağlı kalmak şartıyla, o noktanın iki tarafına aynı doğrultuda ve sürekli olarak gidip gelmek
Salıncak, hamak vb.nde kendini sallamak
(Osmanlı Dönemi) TETNİH
(Osmanlı Dönemi) TERHUK
(Osmanlı Dönemi) FEYD
(Osmanlı Dönemi) ME'D
(Osmanlı Dönemi) HEBH
(Osmanlı Dönemi) RÜFUL
SALLA
(Osmanlı Dönemi) (Salli) Duâ olsun, şânı yücelsin meâlinde söylenir
sallanma
Sallanmak işi
sallanmak
المفضلات