sallama

listen to the pronunciation of sallama
التركية - الإنجليزية
wag
swing
wagging
agitation
shake

Tom drank a protein shake. - Tom bir protein sallaması içti.

waving

Everybody started waving his flag. - Herkes bayrağını sallamaya başladı.

jog
rocking

I don't plan on rocking the boat. - Tekneyi sallamak istemiyorum.

swinging
shaking
flourish
wave of
rock

I don't plan on rocking the boat. - Tekneyi sallamak istemiyorum.

toss
sweep
joggle
brandish
sallamak
{f} shake
sallamak
{f} swing
sallama çay
Tea-bag
sallama çay
Shake the tea
sallama düzeni
rocker
salla
shook

The buildings shook in the earthquake. - Depremde binalar sallandı.

He shook his son by the shoulder. - O, oğlunun omuzunu salladı.

sallamak
vibrate
sallamak
brandish
salla
{f} shake

I felt the house shake a little. Didn't you? - Ben evin biraz sallandığını hissettim, sen hissetmedin mi?

I felt the house shake. - Ben evin sallandığını hissettim.

sallamak
to wave or wag (something) (from side to side)
sallamak
to swing, to sway, to dangle; to rock; to shake, to wave, to wag, to brandish, to waggle; to wobble; to leave in suspense; to make up
sallamak
dangle
sallamak
jog
sallamak
{f} flourish
elek sallama cihazı
(İnşaat) sieve shaker
kafa sallama
nod
salla
forget about it
sallamak
fling
sallamak
flutter
sallamak
wobble
sallamak
jounce
sallamak
make up
sallamak
leave in suspense
sallamak
whisk
salla
{f} shaken
salla
{f} rock

I rocked the baby on my knee. - Bebeği dizimde salladım.

From what I've heard, their marriage is on the rocks. - Duyduğuma göre onların evliliği sallantıda.

salla
{f} wag

The dog wagged its tail eagerly. - Köpek hevesle kuyruğunu salladı.

Cookie wagged his tail and barked. - Cookie kuyruğunu salladı ve havladı.

salla
{f} waggle

Tom waggled his finger at Mary. - Tom Mary'ye parmağını salladı.

salla
{f} rocked

Tom rocked back and forth in his chair. - Tom sandalyesinde ileri geri sallandı.

I rocked the baby in my arms. - Bebeği kollarımda salladım.

salla
{f} shaking

The house started shaking. - Ev sallanmaya başladı.

Don't you feel the house shaking? - Evin sallanışını hissetmiyor musun?

salla
brandish

She shouted and threatened a policeman by brandishing a knife. - O, polise bağırdı ve bir bıçak sallayarak tehdit etti.

Tom brandished a shotgun on Mary. - Tom, Mary'nin üzerine bir av tüfeği salladı.

sallamak
sway
sallamak
wave

Mary and Tom came to wave us good-bye at the train station. - Mary ve Tom tren istasyonunda bize el sallamak için geldiler.

sallamak
rock

I don't plan on rocking the boat. - Tekneyi sallamak istemiyorum.

sallamak
agitate
sallamak
toss
sallamak
jiggle
el sallama
wave

Mary and Tom came to wave us good-bye at the train station. - Mary ve Tom tren istasyonunda bize el sallamak için geldiler.

Tom asked Mary to wave to him from the balcony. - Tom Mary'nin balkondan ona el sallamasını istedi.

sallamak
wag
başını sallama
shake of the head
kafa sallama
(olumsuz) shake of the head
kuyruk sallama
(Havacılık) fishtail
kuyruk sallama
tantalization
salla
jounce
salla
wigwag
salla
dandle
sallamak
to rock; to swing; to cause (a building) to sway or shake
sallamak
flirt
sallamak
to brandish (a sword)
sallamak
jolt
sallamak
joggle
sallamak
(baş) nod
sallamak
to put off, postpone
sallamak
roll
sallamak
switch
sallamak
to nod (one's head)
sallamak
slang to hit (someone), give (someone) a punch or a sock (with one's fist)
sallamak
(kafa) bob
sallamak
waggle
sallamak
flap
sallamak
bob
التركية - التركية
Mersin ve çevreside kaşık çakarak oynanan halay türü halk oyunu
Sallamak işi
SALLA
(Osmanlı Dönemi) (Salli) Duâ olsun, şânı yücelsin meâlinde söylenir
sallamak
Vurmak, tokat atmak
sallamak
Sarsmak
sallamak
Düzenli bir biçimde ve hep aynı doğrultuda hareket ettirmek: "Sen yine anahtarını çıkar, salla, eğlendir."- H. E. Adıvar
sallamak
Uydurmak, kafadan atmak
sallamak
Bir işi sürekli olarak başka bir zamana ertelemek, savsaklamak
sallamak
Bir işi sürekli olarak başka bir zamana ertelemek, savsaklamak: "Ev sahibinin gözünü boyarım, kalan borcu bir müddet daha sallarım diyordu."- S. M. Alus
sallamak
Düzenli bir biçimde ve hep aynı doğrultuda hareket ettirmek
sallamak
Beklenmedik bir başarı kazanmak
sallamak
Zor durumda bırakmak
sallamak
Vurmak, tokat atmak: "Sokaktan geçen bir adam, bunları ayırdı, ikisine birer tokat salladı..."- M. Ş. Esendal
sallama
المفضلات