salim

listen to the pronunciation of salim
التركية - الإنجليزية
(isim) Healthy, sound; secure, safe
sound, healthy
safe, secure
(someone) who has no physical defect; free of (physical defects)
safe, sound
sound

She was very pleased when her son returned home safe and sound. - Oğlu eve sağ salim döndüğünde çok memnun olmuştu.

To my relief, he came home safe and sound. - Rahatladım, o, eve sağ salim geldi.

foolproof
sağ salim
safe and sound

The party returned safe and sound. - Ekip sağ salim geri döndü.

We're all back safe and sound. - Hepimiz sağ salim geri döndük.

sağ salim
unscathed
sağ salim
unharmed

All the hostages were released unharmed. - Tüm rehineler sağ salim serbest bırakıldı.

Tom survived unharmed. - Tom sağ salim kurtuldu.

sağ salim
safely

They arrived here safely yesterday. - Onlar buraya dün sağ salim geldiler.

I'll get Tom home safely. - Tom'u sağ salim eve götüreceğim.

sağ salim varmak
To safely
sağ salim
scot free
sağ salim
unhurt
sağ salim kurtulmak
get off scot free
sağ salim çıkmak
to live through
sağ salim çıkmak
fall on one's feet
sağ salim çıkmak
(fırtına vb) ride out
الإنجليزية - الإنجليزية
Venezuelan master terrorist raised by a Marxist-Leninist father; trained and worked with many terrorist groups (born in 1949)
التركية - التركية
Sakin, huzurlu: "Ben kahveye salim kafayla, serinkanlılıkla düşünmek için gittim."- Z. Selimoğlu
Sakin, huzur içinde
Esen, sağlam
SÂLİM
(Osmanlı Dönemi) İçinde harf-i illet bulunmayan kelime
SÂLİM
(Osmanlı Dönemi) Sıhhatli. Sağ. Noksansız, eksiksiz
SÂLİM
(Osmanlı Dönemi) (E) Sağlam
SÂLİM
(Osmanlı Dönemi) Her türlü tehlikeden uzak olan. Emin ve korkusuz olan
SÂLİM
(Osmanlı Dönemi) Gr: Kelimelerdeki harfler bozulmadan cemi' eki katılarak yapılan çoğul hali. Sâlimûn, sâlihât, sâdıkûn, sâdıkât gibi yapılan cemiler
sağ salim
Hiçbir zarar görmeden
salim
المفضلات