saldırma

listen to the pronunciation of saldırma
التركية - الإنجليزية
attacking

Attacking Libya was a serious mistake. - Libya'ya saldırmak ciddi bir hataydı.

Fadil started attacking Layla. - Fadıl, Leyla'ya saldırmaya başladı.

attacking (someone, something)
onslaught
onrush
a large knife
swoop
lunge
rush
encroachment
(Politika, Siyaset) aggression
mugging
{i} pounce
saldırmak
attack

Why would anyone want to attack Tatoeba? - Neden herhangi biri Tatoeba'ya saldırmak isteyebilir?

They said his army was not strong enough to attack. - Onlar onun ordusunun saldırmak için yeterince güçlü olmadığını söylediler.

sal
raft

The boys built a raft. - Çocuklar bir sal yaptı.

Tom floated down the river on a raft. - Tom bir sal üzerinde nehirden aşağı süzülüyordu.

saldırmak
{f} assault
saldırmak
assail
saldırmak
insult
saldırmak
come upon
saldırmak
{f} lash out
saldırmak
{f} walk into
saldırmak
{f} storm
saldırmak
fall on
saldırmak
{f} invade
sal
ferry
saldırmak
(Dilbilim) lay into
saldırmak
{f} descend
saldırmak
(deyim) interfere with
saldırmak
fall
saldırmak
go for
saldırmak
snipe
saldırmak
(Dilbilim) lace into
saldırmak
ride atilt at somebody
saldırmak
hit out
saldırmak
mug
sal
emit
sal
timber hitch
saldırmak
go at
saldırmak
tilt at
saldırmak
tear into
saldırmak
engage
saldırmak
molest
saldırmak
fall to
saldırmak
aggress
saldırmak
pounce on
saldırmak
pelt with
saldırmak
set on
saldırmak
tackle
sal
mantilla
saldırmak
rush upon
saldırmak
lay about
sal
float

Tom floated down the river on a raft. - Tom bir sal üzerinde nehirden aşağı süzülüyordu.

Tom floated downstream on a raft. - Tom bir salla akıntı yönünde batmadan yüzdü.

sal
prov. coffin
sal
mug

Mary was mugged on her way home. - Mary eve giderken saldırıya uğrayıp soyuldu.

Tom is the one who mugged you. - Tom sana saldıran kişidir.

saldırmak
ride atilt at smb
saldırmak
(dışarıya) sally out
saldırmak
rush
saldırmak
fly at
saldırmak
fly out at smb
saldırmak
charge
saldırmak
come down on
saldırmak
thrust
saldırmak
jump on
saldırmak
make a dash
saldırmak
lash into
saldırmak
run at
saldırmak
come for
saldırmak
swoop on
saldırmak
swoop down
saldırmak
chem. to act on; to dissolve
saldırmak
run atilt at smb
saldırmak
come at
saldırmak
come on
saldırmak
to cause (something, someone) to attack (something, someone)
saldırmak
(kuş) swoop
saldırmak
to attack, assail, assault (someone, something); to rush; to charge, charge at; to hurl oneself/itself against/upon
saldırmak
to attack, to assault, to assail, to charge, to go at sb, to go for sb, to come at sb, to set on sb, to set about sb; to set sb/sth on sb; to attack, to act on
saldırmak
{f} pounce
saldırmak
{f} offend
saldırmak
rampage
saldırmak
let smb. have it
saldırmak
{f} turn on
saldırmak
lam into
saldırmak
wade into
saldırmak
level out
saldırmak
make a dead set at
saldırmak
sweep down on
saldırmak
wade in
saldırmak
round on
saldırmak
set up
saldırmak
press home
saldırmak
dash
saldırmak
hit at
saldırmak
level off
saldırmak
turn upon
saldırmak
{f} lunge
saldırmak
pelt
saldırmak
light into
التركية - التركية
Saldırmak işi
Bir tür büyük bıçak
(Osmanlı Dönemi) TAADDİ
SAL
(Osmanlı Dönemi) f. Sene, yıl
SAL
(Hukuk) Yıl, içinde bulunulan yıl
Saldırmak
hücum etmek
Saldırmak
salmak
Saldırmak
taarruz etmek
sal
At arabası üzerine saman taşımak için uzun ağaç kalaslarla kurulan düzenek
sal
Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı: "Dalgaları ufukları örten bir denizde, küçük bir sal parçası üstünde bir boraya mı tutulduk?"- Y. K. Karaosmanoğlu
sal
Tabut
sal
Birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan, düz ve korkuluksuz deniz veya ırmak taşıtı
sal
ırmağın üstünden aktığı büyük yassı taş
sal
Yıl, sene
sal
ince büyük yüzeyli taş
saldırmak
Etkisiyle eritmek
saldırmak
Bir kimseye veya bir şeye karşı saldırı yöneltmek, zarar verici bir davranışta bulunmak, hücum etmek: "Bugün şu dakikada onlar hâlâ düşmana saldırıyorlardı."- H. C. Yalçın
saldırmak
Bir kimseye veya bir şeye karşı saldırı yöneltmek, zarar verici bir davranışta bulunmak, hücum etmek
saldırmak
Bir şey veya kimse üzerine saldırı yapılmasına sebep olmak
saldırmak
Yıkıcı ve sert eleştiriler yapmak
saldırmak
Gemi, kalkmak için yelken açıp başını gideceği yola çevirmek
الإنجليزية - التركية

تعريف saldırma في الإنجليزية التركية القاموس.

SAL
(Askeri) hafif silahlar dolabı (small arms locker)
Sal
{i} kimyasal tuz
Sal
{i} tuz [kim.]
Sal
tuz
saldırma
المفضلات