Fakir Japon göçmenler düşük ücretle çalışmaya istekliydiler.
- Poor Japanese immigrants were willing to work for low pay.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Bugün senin öğle yemeğin için parayı ben ödeyeceğim.
- I'll pay the money for your lunch today.
Faturayı ödemediği için suyu kestiler.
- They shut his water off because he didn't pay the bill.
Tom ona ödediğimiz maaşı hak ediyor.
- Tom deserves the salary we pay him.
İlk maaşın ile ne yapacaksın?
- What are you going to do with your first pay?
Ben bir kredi kartı ile ödemek istiyorum.
- I would like to pay with a credit card.
Babamın borcunu ödemekten berat edildim.
- I was absolved from paying my father's debt.
Bir otel odasına dünya kadar para vermek istemiyorum.
- I don't want to pay through the nose for a hotel room.
Birisi bedeli ödemek zorunda.
- Someone has to pay the price.
Özgürlük için bedel ödenmeli.
- One must pay for freedom.
Onun ödemesi gerektiğini iddia ettim.
- I demanded that he should pay.
O kadar fazla ödemeye param yetmez.
- I cannot afford to pay so much.