sakinleri

listen to the pronunciation of sakinleri
التركية - الإنجليزية
dwellers

For some dwellers of ancient China, antlers were probably among the most mysterious and beautiful things in the world. - Antik Çin'in bazı sakinleri için, boynuzlar muhtemelen dünyanın en gizemli ve güzel şeyleri arasındaydı.

one who dwells (lives in a place)
sakin
tranquil

Tom was hit by a tranquilizer dart. - Tom sakinleştirici bir dart tarafından vuruldu.

Did you give her the tranquilizer? - Ona sakinleştirici verdin mi?

sakin
habitant
sakin
{s} quiet

I would like to live in the quiet country. - Sakin bir ülkede yaşamak istiyorum.

I never dreamed of there being such a quiet place. - Ben böylesine sakin bir yer olduğunu asla hayal etmedim.

sakin
resident

Tom and Mary are longtime residents. - Tom ve Mary uzun süreli sakinlerdir.

Local residents are in a state of shock. - Yerel sakinler şok içinde.

sakin
calm

In situations like these, it's best to remain calm. - Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.

He remains calm in the face of danger. - O, tehlike karşısında sakin kalır.

sakin
cool

I was as cool as a cucumber. - Ben son derece sakindim.

Tom tried to act cool. - Tom sakin davranmaya çalıştı.

sakin
{i} inhabitant

He was elected an official by the inhabitants of this town. - O, bu kasabanın sakinleri tarafından bir yetkili seçildi.

Since Puerto Rico is a US colony, Puerto Rico's head of state is the President of the USA, but inhabitants of Puerto Rico are not allowed to vote in US presidential elections. - Abd sömürgesi olduğundan beri Porto Riko'nun devlet başkanı Abd devlet başkanıdır ama Porto Riko sakinlerinin Abd devlet başkanlığı seçimlerinde oy kullanmasına izin verilmez.

sakin
{s} composed

Tom tried to stay composed. - Tom sakin kalmaya çalıştı.

sakin
even-tempered
sakin
emotionless
sakin
{s} steady
sakin
{s} halcyon
sakin
leisurely

Sami was enjoying a leisurely life. - Sami sakin bir hayattan zevk alıyordu.

sakin
citizen

I am also a citizen of Tokyo. - Ben de bir Tokyo sakiniyim.

I am a citizen of Chiba, but work in Tokyo. - Ben Chiba sakiniyim ama Tokyo'da çalışıyorum.

sakin
{i} local

Local residents are in a state of shock. - Yerel sakinler şok içinde.

She married a local boy. - O, yöre sakini bir çocukla evlendi.

sakin
meek
sakin
stilly
sakin
sedentary
sakin
(deyim) as calm as a millpond
sakin
sedated

I was heavily sedated. - Ağır şekilde sakinleşmiştim.

They have Tom sedated. - Onlar Tom'u sakinleştirdiler.

sakin
self-possessed
sakin
balmy
sakin
matter-of-fact
sakin
occupant

The police vehicle's armor plating saved the lives of its occupants. - Polis aracının zırh kaplaması apartman sakinlerinin hayatlarını kurtardı.

sakin
arcadia
sakin
douce
sakin
collected

Tom's cool, calm, and collected, even under pressure. - Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.

Tom was calm and collected. - Tom sakin ve aklı başındaydı.

sakin
residentiary
sakin
phlegmatical
sakin
equanimity
sakin
imperturbate
sakin
easeful
sakin
restrained
sakin
coolheaded
sakin
unruffled
sakin
(Askeri) clam
sakin
uneventful
sakin
esay
sakin
philosophical
sakin
soft
sakin
static
sakin
(Meteoroloji) lull
sakin
equable
sakin
untroubled
sakin
inhabiter
sakin
unmoved
sakin
phlegmatic
sakin
denizen
sakin
ataraxic
sakin
statical
sakin
shacker
sakin
canny
sakin
tranquilizing
sakin
unperturbed
sakin
taciturn

Mary's partner is a taciturn person. - Mary'nin ortağı sakin bir kişidir.

sakin
occupier
sakin
unhurried
sakin
{s} cold

He jumped into the cold and calm waters of the gulf, and started to swim through the darkness. - O, körfezin soğuk ve sakin sularına atladı ve karanlığın içinden yüzmeye başladı.

sakin
{s} even

He remained calm even in the presence of danger. - Tehlike olduğunda bile sakin kaldı.

Even a worm will turn. - En sakin bir insan bile bir noktada sinirlenir.

sakin
private
sakin
sleepy
sakin
off-peak
sakin
dweller

For some dwellers of ancient China, antlers were probably among the most mysterious and beautiful things in the world. - Antik Çin'in bazı sakinleri için, boynuzlar muhtemelen dünyanın en gizemli ve güzel şeyleri arasındaydı.

sakin
undisturbed
sakin
imperturbable
sakin
level-headed
sakin
easy

Calm down, Tom. Take it easy. - Sakin ol, Tom. Sinirlenme.

Take it easy. I can assure you that everything will turn out fine. - Sakin olun. Ben her şeyin güzel olacağına sizi temin edebilirim.

sakin
restful
sakin
unflappable
sakin
placid

This is a placid and cozy place. - Burası sakin ve sıcak bir yer.

Now that he's retired, Yves can look forward to a contented and placid life. - O şimdi emekli, Yves memnun ve sakin bir yaşam için sabırsızlanabilir.

sakin
on an even keel
sakin
orderly
mahalle sakinleri
residents
sakin
beware of
sakin
calmest
sakin
beware
apartman sakinleri
occupants
ev sakinleri
(Hukuk) household
kent sakinleri
city-dwellers
sakin
peaceable
sakin
calm, tranquil, serene; still
sakin
(a) resident; (an) inhabitant
sakin
laidback
sakin
(someone) who resides in or inhabits (a place)
sakin
philosophic
sakin
nerveless
sakin
tenant
sakin
Pacific
sakin
hushed
sakin
airless
sakin
even tempered
sakin
peaceful

When Tom has trouble sleeping, he starts counting stoats. That quickly brings him into a peaceful mood, and he is fast asleep before he could count the stoats to fifty. - Tom'un uyumada problemi olduğunda, o kakımları saymaya başlar.O, onu çabucak sakin bir hale getirir. Ve o kakımları elliye kadar sayabilmeden önce derin uykuya dalar.

The strike had not been peaceful, however, and Rev. Martin Luther King, Jr. begged both sides to be patient and calm. - Ancak, grev huzurlu olmamıştı ve Aziz Martin Luther King, Jr her iki taraftan sabırlı ve sakin olmasını rica etti.

sakin
dispassionate
sakin
noiseless
sakin
smooth

The sea looks calm and smooth. - Deniz sakin ve yumuşak görünüyor.

sakin
indweller
sakin
domicilled
sakin
equal
sakin
calm, cool, placid, self-possessed, serene, imperturbate; quiet, taciturn; tranquil, peaceful, esay; inhabitant, dweller, resident, occupier, occupant sekene
sakin
inmate
sakin
comfortable

He observed this calmly, from a comfortable distance. - Bunu uygun bir uzaklıktan sakince gözlemledi.

sakin
in repose
sakin
composedly
sakin
still

Please remain perfectly still. - Lütfen tamamen sakin kal.

Tom stood perfectly still. - Tom kusursuzca sakin durdu.

sakin
{s} serene
sakin
contained
sakin
{s} quiescent
sakin
{s} reposeful
sakin
calmative
sakin
{s} sedate

They have him sedated. - Onlar onu sakinleştirdiler.

I was heavily sedated. - Ağır şekilde sakinleşmiştim.

sakin
{s} idyllic
sakin
together

Tom and Mary enjoyed a quiet moment together. - Tom ve Mary birlikte sakin bir anın tadını çıkardı.

ülke sakinleri
(Ticaret) residents
ülke sakinleri
nation's residents
التركية - التركية

تعريف sakinleri في التركية التركية القاموس.

sakin
Hareket etmeyen, kımıldamayan, durgun, dingin
SAKİN
(Osmanlı Dönemi) Hareketsiz, kendi hâlinde. Bir yerde oturan. Kararlı
SAKİN
(Osmanlı Dönemi) Gr: Harekesi olmayıp cezimli (sakin okunan) harf
Sâkin
(Osmanlı Dönemi) İSKÂN
sakin
Durgun, hareket etmeyen, kımıldamayan, dingin
sakin
Sessiz
sakin
Bir yerde oturan: "Sakinleri Müslümanlardan ibaret olan semtte, bakkal dükkânı, günün her saatinde dolup boşalır."- S. Ayverdi
sakin
Huysuzluğu, rahatsızlığı azalmış veya geçmiş: "Sesi dinlediği müddetçe sakin ve uslu duruyordu."- Y. K. Karaosmanoğlu
sakin
Kimseyi rahatsız etmeyen, kızgınlık göstermeyen
sakin
Sessiz: "Dinlenmek için otelimizden daha sakinini bulacağınızı ummam."- S. F. Abasıyanık
sakin
Bir yerde oturanlar, sakinler
sakin
Huysuzluğu, rahatsızlığı azalmış veya geçmiş
sakin
Bir yerde oturan, sekene
sakin
Hindu'ların çok korktuğu dişi şeytanlara verilen ad
sâkin
(Osmanlı Dönemi) bir yerde oturan
sakinleri
المفضلات