saflaştırmak

listen to the pronunciation of saflaştırmak
التركية - الإنجليزية
distill
refine
distil
to purify; to refine
(Nükleer Bilimler) purify
saf
naive

How can you be so naive? - Nasıl bu kadar saf olabilirsin?

I think you're being naive. - Bence saflık ediyorsun.

saf
pure

Mary's wedding ring is made of pure gold. - Mary'nin alyansı saf altından yapılmıştır.

Please make sure the drinking water is pure. - Lütfen içme suyunun saf olduğundan emin ol.

saf
credulous
saf
{s} real

Bullying is a serious problem, but we have to understand that setting out to eliminate it entirely isn't a realistic proposition. - Zorbalık ciddi bir problemdir fakat onu saf dışı bırakmaya çalışmanın tamamen gerçekçi bir teklif olmadığını anlamak zorundayız.

You're not really that naive, are you? - Gerçekten bu kadar saf değilsin, değil mi?

saf
{s} honest
saf
{s} unworldly
saf
{s} witless
saf
{s} genuine
saf
{s} refined
saf
simpleminded
saf
(Argo) mug
saf
soft
saf
echt
saf
straight
saf
line up
saf
lineup
saf
(deyim) pure in heart
saf
stark
saf
naif
saflaştırma
fining
saf
{i} innocent

Despite appearances, you're a pervert. I'm not a pervert. I'm a pure and innocent young girl. Yeah, yeah, give me a break. - Görünüşe rağmen, sen bir sapıksın. Ben bir sapık değilim. Ben saf ve masum bir genç kızım. Evet, evet, yok daha neler.

Tom smiled innocently. - Tom saf saf gülümsedi.

saf
gull

I didn't realize that Tom was so gullible. - Tom'un çok saf olduğunu fark etmedim.

Tom discovered just how gullible Mary was. - Tom sadece Mary'nin ne kadar saf olduğunu keşfetti.

saf
deceivable
saf
virgin
saf
fair
saf
clear
saf
unvarnished
saf
unsuspecting
saf
artless
saf
pristine
saf
absolute
saf
guileless
saf
fond
saf
confiding
saf
green

The Indian flag is called the tricolour because it has stripes of three colours – saffron, white and green. - Hint bayrağına üç renkli bayrak denir, çünkü safran, beyaz ve yeşil, üç renkli çizgileri var.

saf
line
saf
trustful
saf
array
saf
wool

This sweater is made of pure wool. - Bu kazak saf yünden yapılmış.

saf
outbred
saf
ingenuous

Mary is an ingenuous student. - Mary saf bir öğrencidir.

saf
candid
saf
juggins
saf
rank

Her smooth entry into the ranks of the royal family will help to dispel these fears. - Onun kraliyet ailesinin saflarına düzgün girişi bu korkuların giderilmesine yardımcı olacaktır.

saf
row, line; rank, line
saf
dewy eyed
saf
simple-hearted
saf
clean

Electronic components can be cleaned by using pure isopropyl alcohol. - Elektronik bileşenler saf izopropil alkol kullanarak temizlenebilirler.

Electronic components can be cleaned using pure isopropyl alcohol. - Elektronik bileşenler saf izopropil alkol kullanarak temizlenebilir.

saf
greenhorn
saf
elemental
saf
unmixed
saf
simple simon
saf
unadulterated
saf
simple
saf
country bumpkin
saf
harmless
saf
all

The bird's feathers were all of pure gold. - Kuşun tüyleri tamamen saf altındı.

Sami naively answered all of Layla's questions. - Sami, Leyla'nın bütün sorularını saf saf yanıtladı.

saf
dupe
saf
distilled
saf
simple minded
saf
fine
saf
unsuspicious
saf
pigeon
saf
gudgeon
saf
biddable
saf
pure minded
saf
wideeyed
saf
{s} homespun
saf
simple hearted
saf
{s} raw
saf
{s} facile
saf
{s} unalloyed
saf
purebred
saf
{s} elementary
saf
{s} uncontaminated
saf
{s} mere
saf
{s} unsophisticated
saf
{s} gullible

Tom discovered just how gullible Mary was. - Tom sadece Mary'nin ne kadar saf olduğunu keşfetti.

I didn't realize that Tom was so gullible. - Tom'un çok saf olduğunu fark etmedim.

saf
{s} untutored
saf
{s} sterling
saf
{s} entire

Bullying is a serious problem, but we have to understand that setting out to eliminate it entirely isn't a realistic proposition. - Zorbalık ciddi bir problemdir fakat onu saf dışı bırakmaya çalışmanın tamamen gerçekçi bir teklif olmadığını anlamak zorundayız.

saf
{s} undiluted
saf
purer
saf
simonpure
saflaştırma
purification; refining
saflaştırma
distillation
saflaştırma
(Nükleer Bilimler) purification
saflaştırma
(Nükleer Bilimler) refining
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف saflaştırmak في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

saf
Store and Forward A technique where transactions are captured and stored in a bucket for later transmission to a remote system Typically used where transaction involve connecting to remote machines and the delay of doing this should be defferred until convienent
saf
System Authorization Facility An MVS facility for routing authorization requests to RACF or equivalent system security packages
saf
Scrapie associated fibrils These are the fine structures, seen under the electron microscope that are only found in brains of TSEs It has been suggested that they are the infective agents themselves, as infectivity can be filtered out with a filter small enough to stop the SAF
saf
Scrapie Associated Fibrils
saf
Server Application Function An API for server software See also NSAPI
saf
Society of American Foresters
saf
Scrapie associated fibrils These are the fine structures, seen under the electron microscope that are only found in brains of TSEs
saf
School Advisory Forum SAC: School Advisory Committee
saf
System Authorization Facility An MVS interface invoked by CICS to communicate with an external security manager, such as RACF
saf
Abbreviation for Subantarctic Front
saf
Sub-chief of Bum
saf
Spouse Acceptance Factor The amount of time married scientists are allowed to spend away from home, in the office, at the lab, talking about physics at social events, going to the South Pole, attending conferences, etc , before the spouse says "ENOUGH!!!!!!" (from a cosmo girl now on our editorial staff)
التركية - التركية
Saf durumuna getirmek
Saf duruma getirmek
SAF
(Osmanlı Dönemi) (SÂFİ) Katışıksız, berrâk, temiz
SAF
(Osmanlı Dönemi) Zeki olmayan, derin düşünmeyen, dikkatsiz
SAF
(Osmanlı Dönemi) Tüylü ve yünlü hayvan
Saf
(Osmanlı Dönemi) DEH
Saf
maybaş
Saf
(Osmanlı Dönemi) HÂSS
saf
Grup
saf
Katıksız, arı, katışıksız, halis, has
saf
(Osmanlı Dönemi) sıra sıra dizilmek, temiz, katıksız
saf
Kolaylıkla aldatılabilen
saf
İyi niyetli, art niyetsiz
saf
Dizi, sıra
saf
tıksız, arı, katışıksız, halis, has
saf
Dizi, sıra: "Bütün garsonlar saf teşkil edip selama dururlardı."- E. E. Talu
saf
Kurnazlığa aklı ermeyen, kolaylıkla aldatılabilen, bön: "Yenge, açık sözlü, saf bir kadıncağızdır."- R. N. Güntekin. İyi niyetli, art niyetsiz: "Senin bu kadar, çocukça saf olduğunu bilmezdim."- P. Safa
saf
Katışıksız
saf
Kurnazlığa aklı ermeyen, kolaylıkla aldatılabilen, bön
saf
Kurnazlığa aklı ermeyen
saflaştırma
Saflaştırmak işi veya durumu
الإنجليزية - التركية

تعريف saflaştırmak في الإنجليزية التركية القاموس.

SAF
(Askeri) Hava Kuvvetleri Bakanı (Secretary of the Air Force)
saflaştırmak
المفضلات